Çarşamba, Ağustos 12, 2009

Memleket Tarihini Çizgi Roman Üzerinden Anlamak


-->Doğan Hızlan, 19 Temmuz 2002 tarihli bir yazısında Le Figaro gazetesinin eleştirmenlerinin ateş püskürdüğünü anlatıyordu. Eleştirmenler, Marcel Proust'un ünlü eseri Kayıp Zamanın İzinde’sinin Fransız illüstratör Stephane Heuet tarafından çizgi roman haline getirilmesine kızmışlardı. Heuet’nin albümü 50 binin üzerinde satmıştı. Edebiyat eleştirmenlerinin başlığı şöyleydi: ‘Marcel katledildi!’ Hızlan bir edebiyat eserinin çizgi romana aktarıldığında kalitesinin düştüğü yönündeki bu tür iddiaları anlamadığını ifade ettiği yazısında şöyle diyordu: “Bizdeki çizgi roman meraklılarının, sanat tarihini, müzik tarihini, edebiyat tarihini bir çizgi romandan okuyacaklarına eminim. Hatta edebiyat tarihine girmese bile -edebiyatçılar küçümseyebilir- Levent Cantek'in kitaplarına girer.” Evet, Levent Cantek’in kitaplarına girer.
Levent Cantek, 1996 yılında Türkiye’de Çizgi Roman adlı kitabı yayımlandığında kültür araştırmaları alanında büyük bir boşluğun olduğunu göstermişti. Kitabın önsözünde kültür tarihimizin belgeleri arasında olması gereken çizgi romanların kütüphanelerde kayıtlarının tutulmadığını, bu kitapların kitap saklanma koşullarının olmadığı izbe odalarda terk edildiğini, araştırmasını yaparken bu kitap yığınında ‘eşelenmek’ zorunda kaldığını yazıyordu. Çizgi roman konusunda durum içler acısıydı. Daha da vahimi bu ilgisizlik çizgi romanlarla sınırlı değil. Her alanda bir zamanlar popüler olmuş her şeye duyulan gizli hınç, tarihi kayıtların silinmesine, eksik bırakılmasına neden oluyor. Kültür araştırması yapan araştırmacılar ve akademisyenler, yok olmaya bırakılmış nesneler arasında yollarını bulmaya çalışıyorlar.
Levent Cantek son kitabı "Erotik ve Milliyetçi Bir İkon: Karaoğlan" kitabında çizgi romandan yola çıkarak bir tarih çalışması ortaya koyuyor. Cantek önsözünde şöyle diyor: “Bir dönemi ve o dönemin insanlarını anlamının yollarından biri, kitlesel tercihlerin, popüler olanların ‘deşifre edilmesinden’ geçiyor bana göre.” Karaoğlan kitabını Oğlak Yayıncılık’tan Raşit Çavaş’ın teklifi üzerine gerçekleşmiş. Cantek bu teklifi kabul etmesinin nedenini şöyle açıklıyor: “Karaoğlan’ı yazmak isteyişimin asıl nedeni, memleket tarihini anla(mlandır)ma gayretimin bir parçası olması. Onu çizgi roman olduğu için değil, altmışlı yılların önemli bir fenomeni olduğu için seçtim. Çizgi romanın küçümsenmesi, dışlanması, araştırılmaya ve incelemeye değer bulunmaması, bir film ya da edebiyat incelemesinden farklı sayılması bu gayretimi pekiştirmedi değil elbet.”
Levent Cantek’le son kitabı ve çizgi roman üzerine konuştuk.
- Çizgi roman araştırmaları denilince ilk akla gelen isimsiniz. Daha önce pek örneği olmayan bu alan için araştırma yöntemini nasıl biçimlendiriyorsunuz?
Aslında yeni bir şey yapıyor değilim. Çizgi romanı bir anlatı olarak görüyorum, sosyal bilimler içinde ve disiplinlerarası bir ilgiyle inceliyorum. İddialı laflar etmek istemem, karşılaştırmalı edebiyat ya da daha geniş anlamda kültürel çalışmalar ekolü bir metne nasıl bakıyorsa öyle bakmaya çalışıyorum. Benim asıl ilgi alanım kültür tarihi, çizgi roman da bu alanda incelediğim malzemelerden biri. Yani çizgi romanı anlatıyor olmam, bütünüyle o alana mahsus bir çalışma yaptığımı göstermez. Gösteriyorsa güdük bir iş yapmışım demektir.
- Karaoğlan'ı altmışlı yılların fenomeni olduğu için seçtiğinizi belirtiyorsunuz. Türkiye tarihini oluşturan parçalar içinde önemsemek anlamına geliyor bu. 60'lı yıllarda sizin değerlendirmenize göre Karaoğlan değerinde üretilen diğer çizgi romanlar neler? Mesela Abdülcanbaz, onu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir dönemi ya da bir süreci popüler olan romanlar, gazeteler, yıldızlar, yazarlar vs üzerinden anlamaya çalışmak her zaman için anlamlı olmayabiliyor. Ama anlamak için bakılması gereken alanlardan biri bana göre. Altmışlı yıllarda Karaoğlan kadar popüler olmuş bir başka yerli çizgi roman kahramanı yok. Abdülcanbaz’ın bugün bilinen anlamda politik duruşu daha çok yetmişlerde gelişiyor.
- Çizgi roman alanından baktığımızda 60'ları Karaoğlan, 70'leri Abdülcanbaz'la değerlendirirsek. 80'ler, 90'lar ve 2000 için ne diyebiliriz?
Yetmişli yılların sonunda itibaren Gırgır kahramanları öne çıkıyor. Utanmaz Adam, üretim tarihi eski olmakla birlikte o dönem büyük başarı kazanarak derginin başatı olmuştu. Kurgusu, devamlılığı ve mizahı kullanma biçimiyle daha önce varolmamış düzeyde süratli öyküleri vardı. Doksanlı yılların sonunda Bülent Üstün, Oğuz Aral kadar sabırlı ve devamlılık gösteremese de Kötü Kedi Şerafettin'le Utanmaz Adam kadar popüler bir çalışma çıkardı. Aslında seksenli yıllar ve sonrasında kahramanlardan çok üreticiler öne çıktı. Galip Tekin ve özellikle Suat Gönülay, bu dönemin önemli öykücüleri oldular. Benim ilgimi çekmiyor ama Salih Memecan'ın çalışmaları da Türkiye ölçeğinde başarılı işler oldular, çok iyi pazarlandı. Doksanlı yıllarda Piyale Madra ve Ramize Erer gibi kadın çizerler popüler oldular. Alanda bir daralma olmakla birlikte yerli üretimde farklı tarz ve isimlerin çoğaldığı da rahatlıkla söylenebilir.
- Erotik ve milliyetçi bir ikon: Karaoğlan kitabınızın önsözünde "Çizgi romanların küçümsenmesi, dışlanması, araştırılmaya ve incelenmeye değer bulunmaması, bir film ya da edebiyat incelemesinden farklı sayıldığını" söylüyorsunuz. Türkiye'de çizgi roman, Çizgili Hayat Kılavuzu kitaplarınız ve diğer çalışmalar bu yargıyı silemedi mi?
Orada derdim, çizgi romanın bir haksızlığa uğradığını söylemek değil. Akademinin içinde incelenmeye değecek ve değmeyecek konular hiyerarşisi var ve ucuz, düşük seviyeli, sanat sayılmayan ürünleri incelemeye pek yanaşılmıyor. Makbul görülmüyor diyelim. “Hadi canım sende Karaoğlan ile ilgili ne anlatılabilir ki,” denmesi bence çok tahrik edici. Bu sebeple biraz da kişisel bir mesele aslında. Enerji harcanmaya değmediği söylenen bir konuda çalışırken, o hesaplaşmayı sürdürüyorsunuz kafanızda.
- Tarihi çizgi romanlar konusunda dört çizere özel bir önem atfediyorsunuz. Hatta her birini bir ‘evren’ olarak isimlendiriyorsunuz. Suat Yalaz ve Karaoğlan kitabından sonra diğer üç usta için de kitap yapacak mısınız?
Hayır. Ama Ratip Tahir Burak ile ilgili en azından bir makale yazacağım. Elli yıla yakın çizmiş, siyasal hayatın içinde yer almış oldukça ilginç biri Ratip Tahir. Çalışmalarının nerdeyse tamamı kitaplaşmadığı için onu eski gazetelerden okumak gerekiyor, bu da oldukça vakit alıyor. Çizgi romanla ile ilgili ileride yapmak istediğim birkaç proje var. Oğlak, bir Abdülcanbaz kitabı istiyor, henüz kesinleştirmedik ama olabilir…
- Karaoğlan erotizm ve milliyetçilikten beslenerek popülerleşen bir çizgi roman. 1960'larda geçerli olan bu ikili bugün de işe yaramalı. Lal Kitap'tan yayımlandığı halde eski popülerliğine ulaşamamasını - ve benzer olarak aynı formülü kullanan yeni tarihi çizgi roman kahramanlarının üretilmemesini neye bağlıyorsunuz?
Aynı ikili işe yarıyor, yaramıyor değil ama başka mecralarda ve biçimlerde kullanılıyor. Asıl sorun çizgi roman satışlarının düşmesi, çizgi romanın eski cazibesini yitirmesi. Dikkat edilirse yerli üretim sadece çok satışlı mizah dergilerinde ve kimi gazetelerde sürüyor ki gazetelerde yayımlanan öyküler de ya tekrar ya da o çizerler gazetenin maaşlı elemanları. Mevcut çizgi roman okuyucularının büyük bir kısmını çocukluklarını kovalayan yaşlı okuyucular oluşturuyor
- Milliyetçi ikon olarak değerlendirdiğiniz Karaoğlan'ı, yaratıcısı Suat Yalaz'ın sol eğilimli olarak yorumlamasını nasıl açıklıyorsunuz?
Türkiye’de yazarlar ve çizerler çok yalnızlar. Kendilerini tanıtmak, anlatmak çalışmalarından bahsetmek hep onlara kalıyor. Yalaz da ürününü ortama ve zamana göre farklı biçimlerde yorumlayarak, pazarlayarak yaşatmış. Bence bu konuda başarılı. Örneğin Karaoğlan’ı yurt dışında sürekli yayımlatamamış olsa da buradaki “Avrupa Avrupa duy sesimizi” açlığının hep farkında olmuş.
Picus Kasım 2003, Röp. Haluk Kalafat

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails