Asteriks, çizgi roman dünyasının en sevilen seriyallerinden biri.
Frankofonluğuna rağmen global bir popülerlik kazanması tartışmasız
önemli bir başarı. Yaşadığımız dünyada İngilizce konuşmayan ve Amerikalı
olmayan herhangi bir ürünün başarısı her bakımdan şaşırtıcı. Üstelik
Asteriks nasıl tanımlarsak tanımlayalım mizahi bir hikâye. Mizah
dediğimiz şey de ister istemez yaşadığı yere benzer, tercüme edildikçe
etkisini yitirir. Düşünün, hikâyede, Romalılar bütün Fransa’ya hakim
olmalarına rağmen küçük bir Galya köyüne giremiyor, onlardan köşe bucak
kaçıyor, her defasında sopalanarak mağlup oluyorlar. Bu kadar Fransız
olan bir hikâyenin bunca sene yaşaması, global bir ikona dönüşmesine
sadece ilginç diyemeyiz.
E ne peki? Nasıl oldu da Asteriks bu denli yaygınlaşabildi? Benim
cevabım melez olduğu için olurdu, o Fransız kostümüne rağmen Asteriks,
Hollywood’u, Walt Disney’i ve evrensel mizahı iyi bilen üreticilerin
elinden çıkma bir çizgi roman. Temiz ve komik çizgileri, göz alıcı
renkleri ve görsel anlatımın ferahlığı olmasa mutlaka bu kadar
sevilemezdi ama melezliği onu büyütüp globalleştirdi bence. Melezlik
bahsini biraz açayım. Kastettiğim şey yerel ile evrenselin, serüven ile
mizahın, hareket komiği ile söz komiğinin, aktüel ile tarihin
harmanlaması. İbrenin birine ya da diğerine maharetle dönebilmesi.
Asteriks hikâyesi diye bir şeyden söz edebilir miyiz? Hemen her
defasında tekrar eden karakteristik esprilerden ve bir serüven
yolculuğundan bahsedebildiğimize göre bir hikâye klişesi var
diyebiliriz. Asteriks hikâyeleri ekseriyetle bir yolculuğa dayanır.
Birisi köye gelir ve onlardan yardım ister. Asteriks ve Oburiks yola
çıkarlar, sorunu çözer, düzeltir, yardım eder ve köylerine geri
dönerler. Serüven, köyde hep birlikte yenen yemek ziyafetiyle biter. Her
serüvende yinelenen espriler vardır, yinelenme espriyi güçlendiren,
Asteriks hikâyesini pekiştiren en önemli unsurdur. Örneğin deniz
yolculuğu sırasında karşılaşılan ve her defasında batırılan korsan
gemisi esprisi, sonucu belli olan bir gülme vesilesidir. Onları görür
görmez ne olacağını anlarız, korsanların çaresizliği, Galyalıların
özgüveni bize komik gelir.
Türkçede yeni yayınlanan, son albüm Asteriks ve Piktler
tipik bir Asteriks hikâyesi olmuş. Şu bakımdan önemli, dizinin
yaratıcıları olan yazar Goscinny ile çizeri Uderzo olmadan iki yeni
yaratıcıya Ferri ve Conrad‘a emanet edilmiş ilk albüm. Hemen söyleyeyim, çizer Didier Conrad, eksiksiz bir devamlılık göstermiş. Çizgilere bakınca Uderzo’yu aratmadığını söylersek yanlış olmaz. Jean-Yves Ferri‘yse yukarda zikrettiğim Asteriks hikâyesi-klişesi iyi istiflemiş, başarılı bir hikâye yazmış.
Hikâye, her serüvende olduğu gibi köyün sakin düzenine dahil olan,
dışarıdan gelen bir yabancı unsurla açılıyor. Asteriks ile Oburiks,
kıyıda buz tutmuş bir Pikt buluyorlar. Konuşma yetisini yitirmiş genç ve
yakışıklı Pikt, köyün süregelen düzenini bir anda değiştiriyor. Biz
köyün sakinlerini, alışkanlıklarını, alelacayip takıntı ve gerilimlerini
bildiğimiz için yeni gelenin dahil ettiği başkalığın yarattığı mizahı
izliyoruz. Galya köyü, komik bir köy. Nasıl her komedi oyuncusu,
komikliklerine karşı şuursuz görünmeye mecbursa, kendi hareketlerine
kendileri gülerse oyunculuk tesirini kaybederse… Galya köyü komik
olduklarının farkında olmayan Galyalılardan oluşuyor, çok ciddiler ve bu
ciddiyet belirginleştikçe mizah yükseliyor. Köyde yukardan atıp
tutanlar, kuruntulular, kılıbıklar, züppeler, dalgınlar, kolay
öfkelenenler, yaşlılar, sağırlar, dediğim dedikler yaşıyor desek yanlış
olmaz. Melezlik dediğim karışım için de bu seçime dikkat etmek
gerekiyor. Her bir köy sakini tek bir duyguya ya da karakter özelliğine
indirgenerek betimleniyor ki bu, herkes tarafından anlaşılabilecek
evrensel bir mizah kuralı. Basit ve anlaşılabilirliğe dayanıyor ve bir
komedi kuralı olarak tekrarlanıyor.
Asteriks mizahının bir başka saçayağı dil oyunlarına dayanıyor ve
kaçınılmaz olarak hikâyeyi yerelleştiriyor. Tercüme başarılıysa biz o
söz oyunu ve espriyi anlayabiliyoruz. Romalı komutan ‘cüretli ve adil’
olacaklarını söylüyor, arka sıradaki asker bunu ‘ücretli tatil’ olarak
anlıyor ve tüm hikâye boyunca bu espri yineleniyor. Asteriks ve
arkadaşları, korsanlarla karşılaştıklarında, şefleri onları
sakinleştirmek için bir şarkının sözlerine başvuruyor. Bizim okuduğumuz
Şanar Yurdatapan’ın Arkadaş şarkısının sözleri oluyor. Orijinalinde Georges Brassens’in Les copains d’abord
söyleniyor. Esprinin uyarlandığını ve hiç de sırıtmadığını görüyoruz.
Esrarengiz Pikt’in ismi, bizdeki albümde Mak İntoş, orijinalinde Fransız
tatlısı makaron’un çağrıştıracak biçimde MacAroon. Olmuş veya olmamış
tartışmasına girmeyeceğim, Asteriks hikâyesinin tercümesinde böylesi bir
risk her zaman mevcut çünkü.
Dizinin yaratıcısı Goscinny’nin ellili yılların mizahını yansıtan dil
oyunları, komik isimler ve adlandırmalar arayan espriciliğinin bunda
payı büyük. Yukarıda Asteriks’in bir yolculuk hikâyesi olduğunu
yazmıştım. Bu da aynı döneme ilişkin bir zihniyetin sonucu. Bilinmeyen
ülkelere gitmek, o ülkenin şimdiki zamanına göndermelerde bulunmak,
turistik bilgiler vermek, tarihi espriler yapmak yine o yılların
hikâyeciliğinde geniş yer tutuyordu. Sadece Fransa’da değil dünyanın her
kültüründe o yıllarda üretilmiş çizgi romanları incelerseniz, bütün
kahramanların küçük ya da büyük ölçekte bir dünya turu attığını
görebilirsiniz. Asteriks ve Piktler‘de Loch Ness Canavarının
sırrına vakıf olmamız bu yüzden. Dünya turu, Asteriks hikâyesini
yerellikten çıkarıyor üstelik. Yine son albümde kötü adamı Fransa’nın
uluslararası sinema oyuncularından biri olan Vincent Cassel’den ilham
alarak çizmişler. Bu tercihin de melezliğe katkı getirdiği çok açık.
Global popüler kültürün tanıdığı ama aynı zamanda Fransız olan bir ismi,
tip olarak hikâyenize katıyorsunuz.
Özetle, geleneği bilen, devamlılığı sağlayabilen, akıllı ve maharetli
yeni bir yazar ve çizer Asteriks’i sürdürecekler, bunu başaracak ölçüde
sadakatliler. E peki bu iyi mi, hoş mu derseniz. Endüstriyel üretim
açısından bakılırsa evet demek zorundayım ama kendi adıma ufak tefek
yaratıcı katkılar ve başkalaştırmalar bekliyordum, bu denli muhafazakar
bir sonuç çıkacağını ummamıştım. Bir parça hayal kırıklığına uğradım.
Yeni Asteriks yeni olmamış, bildiğimiz Asteriks olmuş. Asteriks kalıbı,
klişesi, hikayesi, tarzı her neyse o bir kez daha yinelenmiş.
[Bu yazı Eylül 2014'te ArkaKApak'ta yayınlanmış.]
2 yorum:
Ben Asteriks deyince, Halit Kıvanç'ın çevirilerini hatırlarım. Kleopatra'nın Sezar'a: "Sen benim Mısır'ımı Emirgan'daki haşlanmış mısır mı sanıyorsun?" demesi gibi...
Esra Okutan
Onlara da çeviri demek ne kadar doğru bilmiyorum. Birisi çeviriyor, onlar da uyarlıyor, komikleştiriyorlar filan...Halit Kıvanç, Fransızcadan çeviri yapacak kadar o dili biliyor mu emin değilim.
Yorum Gönder