Çarşamba, Kasım 06, 2024

Yiyeceksin

Çizgi: Berat Pekmezci

Kültablası


Trendyol'da böyle bir şey satılıyor. Aramızda konuşsak, eskisi gibi değil, çok değişti, yaygın biçimde kritize ediliyor,  akademide mizojini hakkında çalışmalar yapılıyor, feminizmin popülerliği, kadın hareketinin yükselişi, genç aktivistlerin dinamizmi şu bu deriz ama, satılıyor işte. 

Hayır, satanı düşündüm, esnaf dediğin her çeşit insanla muhatap olur, esnaftan bunu satarsam dükkanıma-itibarıma zarar verir demesi, vazgeçmesi, doğru davranması beklenir...Hadi onu geçtim, sitenin biz bunu sattırmayız demesi de gerekir... Cidden anlamadım.

Salı, Kasım 05, 2024

Münir Özkul'un saati

Ellili yılların popüler haber dergilerinden biri olan Devir, Münir Özkul'u kapağına taşımış, az şey değil, henüz otuz yaşında bir oyuncu... Dergideki fotoğrafları Ara Güler çekmiş, hakkında yazılan yazıda imza yok ama Altemur Kılıç yazmış olmalı... Övgü dolu, övdüğünün de farkında olan bir yazı. 

Yazıda iki şey ilgimi çekti, ilki bana bir şey hatırlattı, en az çeyrek asır önce eski bir yönetmenle konuşuyordum, çalışırken başına gelenleri anlatıyordu, bir grup oyuncu ve sanatçıyı kastederek "Bakırköylülerbeni aralarına almadılar, yok saydılar" filan diyerek saydırdıkça saydırmıştı. Malumunuz, itibarla ilgili rekabetin olduğu mecralarda gıybet çok olur... Gel gör ki, ben hem Ankaralıyım hem de teotora cemiyetinde kim kimdir pek bilmem... O sebeple çok anlamamış ve "deşecek" sorular sormamıştım.

Yazıyı okurken öğrendim ki Özkul, Bakırköylüymüş... Önemli mi bilmiyorum... 

İkincisi tatlı bir espiriymiş, "Ölmek için yarım saatiniz kaldığını bilseniz ne yapardınız" diye tek soruluk bir anket varmış, Özkul "saatimi satardım" cevabını vermiş zamanında, onu da paylaşmışlar. 

Pazartesi, Kasım 04, 2024

Hacivatın Karısı

Hacivatın Karısı ile yirmi yıl kadar önce kütüphanede başka şeyler çalışırken karşılaştım, sanki kırklı yılların gazetelerinden birinde, muhtemelen Ulus'ta, bir edebiyat eleştirisi yazısında rastlamıştım o eğlenceli dizelere: "Hacivat'ın karısı / İncecikten yeldirmeli / Göz kaş oynatmalı / Gerdan kırmalı / Belden sarmalı / Gülmeli güldürmeli / Rakı süzmeli / Aşık üzmeli / Şiir düzmeli / Hacivat'ın karısı / Beyoğlu'nda gezmeli"

Okuyunca bayılmıştım.

Salah Birsel'i biliyordum, iyi bir okuru değildim ama edebiyat dergilerinde çıkan denemelerinden tanıyordum, o neşeyle, o coşkuyla, o dizelerle ise karşılaşmamıştım. Yirmi yıl dedim ya, en az yirmi yıldır, o yaşlardaki Salah Birsel'in şair olarak daha çok takdir edilmesi gerektiğini düşündüm hep. Acaba dedim hep, Orhan Veli'yi mi andırdı dizeleri... Bilerek abarttım, zihin açıcı olsun diye... Şiirimizdeki delidumanlık hep Orhan Veli ile anılır da ondan.

Yukarıdaki görsel, Salim Şengil'in meşhur Seçilmiş Hikayeler Dergisi kitapları serisinden, Şiir Özel Baskılarından çıkan aynı isimli kitabın kapağı. Turhan Selçuk, şiirlere vinyetler çizmiş, 1955 yılı için hoş tasarımlı bir sunumu var kitabın. 

Turhan Selçuk'un o yıllardaki akışkan, yuvarlak hatlı çizgileri, Salah Birsel'in Kamer hanım'a, Güzin ve Jale'ye hitap ederek yazdığı maceralarına güzel eşlik etmiş. Benim için şiirle karikatürün en uyumlu olduğu albüm olabilir, sorulduğunda ilk aklıma gelen hep Hacivatın Karısıdır ve "aa tatlıdır" derim, yüzüme bir hınzır bir gülümseme oturur. 

Pazar, Kasım 03, 2024

Kesik Baş

Kesik Baş, bir Hüseyin Rahmi polisiyesi, türe bir tutkunuz varsa, veya benim gibi beyfendi nasıl yazmış aceba diye merak ediyorsanız, biraz dağınık olmakla birlikte bir ortalaması var, alın okuyun derim... Yeni baskıları mevcut...

Romandan söz etmeyeceğim, Hüseyin Rahmi'nin tatlı bir gevezeliği vardır, yazarken iştahlanır, birini sever, onun peşinden bizi sürükler, iki kişiyi konuşturur, lafı çok başka bir meseleye getirir... Roman biter, e peki biz o kısımları niye okuduk deriz... Bunun en temel sebebi, yazarımızın esasen tefrikacı olması, aralıklarla yazması, bile isteye uzatması veya nereye bağlayacağını "henüz" bilmediği için vakit kazanması olabilir... 

İşte o kısımlardan birini anlatacağım, romanda haliyle öldürülen biri var, onun kat'li araştırılıyor, adam evinden çıkmış, bir arabaya binmiş bilinmeyen bir yere gitmiş, polislerimiz o arabacıyı bulmak için gazeteye beş yüz lira ödüllü bir ilan veriyorlar... Bu ilan meselesi, o dönemde polisiye türünü taklid ve inşa eden yazarlarımızın çok sık aklına gelmiş... Gazeteler o denli etkili değil halbuki. Artık ne ise, nasılsa, romanda arabacılar gazetedeki ilanı okuyor, duyuyor ve emniyete başvuruyorlar...

Tam da bu noktada Hüseyin Rahmi devreye giriyor ve en iyi yaptığı şeyi yaparak, para için taklalar atan, yalan söyleyen, kurnazlık eden alt sınıflardan insanları konuşturuyor. Arabacılar, ödülü alabilmek için yalan üstüne yalan söylüyor, iki hafiyemizi kandırmaya çalışıyorlar. Hatta bir tanesi, bir İnekçi ile anlaşıp metruk bir evde cinayet mekanının tasarımına bile kalkışıyor, yerde kanlı kemikler şunlar bunlar istifliyor... Neler neler… 

Kapak resminde Münif Fehim'in çizdiği sahne de öyle... Sarhoş Nafiz, paraları tüketmiş ve zilzurna bir halde, kaynanasının gönlünü almak için satın aldığı lahanayla birlikte eve dönerken kuyuya düşüyor, işte adamcağızı oradan çıkarmak için toplaşanlar, aralarındaki konuşmalar filan bizi "kıkır kıkır" güldürürken... lahana sanılan kesik bir baş çıkıyor ortaya... 

Yani laf "ebeliğiyle" dolandırıyor Hüseyin Rahmi, gezdirip duruyor bizi...İddialı bir cinayet, zeki bir katil, işini iyi yapan polislerden çok o gezintiyi okuyoruz, polisiyeyi mahalleye, arabacıya, lahanaya, kaynanaya getirmek...ben seviyorum, hoşuma gidiyor o ayrı...

Cumartesi, Kasım 02, 2024

Bak bir varmış bir yokmuş

Çeyrek asır olmuştur, istisnasız her gün ilüstrasyon sitelerine, belli başlı isimlerin üretimlerine bakarım. Yukarıdaki çizimi yakınlarda gördüm, çizeri tarafından belirtilmemesine karşın benim bildiğim bir pulp ilüstrasyonuna yeni bir yorum getirilmiş... Yani dedektifin yerine Franki, genç kadının yerine Mumya-Kadın çizilmiş filan diyelim... 

Buraya kadar her şey tamam, ama onca işimin arasında neydi bunun orijinali, kim çizmişti diye takıldım, şu olabilir, bu olabilir, google taramaları yaptım, evdeki albümleri indirdim ve ne yazık ki bulamadım. Böyle olunca, hafif tertip tırlatıyor, başka bir işe geçemiyorum. Son çare olarak chatgpt ile hasbihal ettim, doğal olarak o da bulamadı, matrak bulduğum için paylaşayım istedim, çünkü yazışmalarımız sonunda aşağıdaki resmi "çizdi". Eyvah kere eyvah diyorum...

Cuma, Kasım 01, 2024

Son Okuduklarım 96

Rochette'in Son Kraliçe'si doğa ile medeniliğin çatışmasını anlatan hikayelerden...Türe dair klişeleri iyi kullanmış, üstelik tarihi arkaplanı doğru seçilmiş... Yüzü yaralı bir savaş gazisi ile bir heykeltıraşın aşkı eklenmiş... Böylece kırsal ile metropolü, yapıntı ile doğada olanı karşılaştırmış. Modernist akımı da doğa düşmanı vahşi kapitalizme teyellemiş. Temelde karanlık bir hikaye anlatılıyor, bilerek muğlak bırakılmış kısımları var, kızıl saçlı anneleri çok anlamıyoruz örneğin, şamanik bir dinin yokoluşunu da okuyoruz sanki... Araya katılmış tarihi hikayelerin devamlılığı düşünülünce "temiz" olana ilişkin yazar yorumu haliyle abartılı ve fazla uhrevi durmuş... Hakkını da teslim edelim, iyi çizilmiş, insanı içine çeken bir karartıcılığı var sayfaların. Büyük Şefler, bir gazetecilik çizgi romanı. Bir tahkiye içinde Fransa'nın sekiz ünlü aşçısıyla sohbetler ediliyor. Araya küçük bir aşk hikayesi ve dedeyle yaşanan iyimser bir kuşak çatışması katılmış. Yemek kitaplarının rehabilite edici pozitifliği albüme de yansımış, çizgiler güzel-kareler arası devamlılık ortalamanın üzerinde... Geriye şeflerin gazeteciye anlattıkları kalıyor, albüm de onlar ilginçse ilginç ilerliyor diyelim.

BRZRKR, Keanu Reeves'in eş yazarlarından biri olması nedeniyle çok konuşulan, haliyle çok satan bir çizgi romandı. Merak ediyordum. İlk dört bölümü itibarıyla "çok ama çok" ilginç diyemem. Çizgi romanlar yenilmeyen ve ölmeyen kahramanlara aşinadır. İnsanlık tarihi boyunca yaşamış, öldürmüş, durdurulamaz bir savaş silahına dönüşmüş birinin, kaçınılmaz olarak artık ölümlü olmak-ölmek isteyen Berzerker'in hikayesini okuyoruz. İyi çizilmiş, tahkiyesini biraz uzun ama doğru anlatan bir albüm. Devam ettiği için sonra neler olacak göreceğiz. Muhtemelen Berzerker'in insan olma arzusuna, huzur arayışına odaklanılacak. Anladığım kadarıyla spin-off'ları saymazsak on iki sayıda sonlanmış. Netflix'te dizi olarak yayımlanacağı için hikaye orada başka türlü evrilecektir. Teksas'ı en son kaç yaşımda okudum bilmiyorum, EsseGEsse üretimlerine pek meyletmedim, en fazla sekiz-dokuz yaşımda okumuş olabilirim. Blek'in Öyküsü, yeni bir yorum olunca, Çelik Blek'in hayat hikayesini bunca yıl sonra nasıl kurmuşlar diye merak ettim. Baskısı eskiymiş, aradım buldum. Blek, zindanda Profesör ve Rodi'ye onlarla tanışmadan önceki hayatını anlatıyor. EsseGesse üretimlerinin temelinde olan sürekli aksiyon ilkesine sadakat gösterilmiş gözüküyor, ne ki, günümüzde bir çizgi roman popüler kültüre hükmeden aksiyon ve sürata yetişemez artık. Derinleşerek başkalaşması, hep örneklendirildiği için yazıyorum, sinemadan çok edebiyata yakınlaşması gerekiyor. Öyle bakınca hikayeler hem kısa kalmış hem de "karaktersiz" geliştirilmiş. Ve bence nostaljik değil arkaik kalmışlar. Voltaire karşılaşması filan bizi kesmemiş. Diğer yandan çizgiler güzel, elli yıl önce çocukları büyüleyecek akıcılıkta hatta... Pek çok dönem çizeri gibi ne yazık ki çizgi romancılar artık dikkat çekmiyor, popülerleşemiyor o ayrı...
Related Posts with Thumbnails