Pazartesi, Şubat 17, 2025

Duyurulur...


Bloga bir süreliğine ara veriyorum... İş yoğunluğum, özel hayatım ve sağlık dertlerim şu bu derken, burayı epeydir boşlamıştım, en doğrusu bir "mola" vermek gibi hissediyorum. Bu kadar yıldır okuyanlara, takip edenlere içten teşekkür ederim... Şimdilik hoşçakalın!

Görsel, blogun ilk yıllarından, o naiflikte...

Yine de be cınım


 

Pazar, Şubat 16, 2025

Kalbim Duracakmış Gibi


Kalbim Duracakmış Gibi'nin ilginç ve popüler hikayelere göre zor bir konusu var. Üniversite öğrencisi bir genç, yaşlı teyzeleriyle yaşayan iki genç kadının evine oda kiracısı olarak giriyor ve haliyle kızların ikisi de ona aşık oluyor. Zor dediğim bu, iki arkadaş hadi olur, melodram klişesidir ama iki kardeş külfetlidir. Bi de aynı evde üç kadın bir erkek, konu komşu ne der Sevim...

Abla daha en baştan delikanlıya göz koyuyor, evlenmek istiyor, küçüğü ise ablasının meylini sineye çekiyor. Esas oğlan ise küçüğe gönlünü kaptırıyor filan. Hikaye açısından bu çatışma yeterli görülmüş, ne anlatmalı bahsi ise fasılasız ve rabıtasız geçiştirilmiş. Oğlumuz, küçük kardeşi kıskandırmak için büyüğüyle nişanlanıyor, sonra "yeter artık çık odamdan" filan diyerek onu kovuyor, o niye oldu, bu niye oldu, çok anlayamıyoruz. Sonra küçük kardeşle evlenmek isteyen ve kabul görmeyen bir başka erkek, bizim kiracıyı gösterip, niyeyse artık, bu çocuk seni seviyor filan diyor, onlar da o gazla sarılıp vuslata eriyorlar. Abla ne oldu bilmiyoruz, olup bitenler yaşlı teyzenin kalbine vurdu mu onu da öğrenemiyoruz... 

Maksadım, kötü bir hikayeyi sarakaya almak değil. Ortada bir vasat var ve bu vasat, çok satıyor. Nesi ilginç gelmiş de satmış veya ilgi görmüş onu merak ederek bakıyorum. Sahneler var, aşkın açığa çıkması, kucaklaşma, birdenbire ortaya çıkan ayrılık, fedakarlık, tereddüt, telaş ve endişe filan... Tek tek bir şeyler. Bu sahneler nasıl yetebilir ki? Yetmiş ama...

Çünkü fotoromanın yayıncısı ve dağıtım şirketi sahibi Hürriyet gazetesi, bu kitapları çok basıyor, her yere dağıtıyor, fiyatı ucuz ve arkasını getiriyor... Arka kapaktaki gelecek sayı duyurusunda Muazzez Tahsin Berkant'tan bir uyarlama yapılacağı yazılmış mesela. Yatırım yapılmış, para harcanmış, devamlılık kurulmuş. Popüler olmak için her zaman iyi hikayeye, ünlü isimlere gerek var diyemem, asıl hayati olan o dağıtım ağının parçası olmak. Orada olursanız, o devamlılıkla popüler olmamanız, satmamanız çok zor. 

Çok izlenen televizyon kanalında prime time saatlerinde dizi olmak gibi... diyemem çünkü daha fazlası. Herhangi bir yayıncı, fotoroman yayımlamak istese, Hürriyet'le dağıtım için anlaşmak zorunda, onun izniyle dağıtım ağına giriyor ve haksız bir rekabetle varolmaya çalışıyor, ne kadar yeterse artık... 

Gazete-dergi tarihimizin en çok satan yayınlarının Simavi kardeşler tarafından çıkartılması tesadüf değil... 

Cumartesi, Şubat 15, 2025

Ot


Kadın "nasılsın" diye sordu, uzun zaman önce karşılaşmışlar ama hiç konuşmamışlardı. Adam, esprili olduğunu düşündüğü bir jestle başını öne eğerek, "ot gibiyim" dedi, "kimse koparmıyor ama beni". Kadın gülümseyerek  "Tabucchi" dedi adama. Işıl ışıl baktılar yüzlerine, gözlerine, ellerine. 

Tütün kokuyordu gece, hafif nemli bir serinlikle. 

Öyle hatırlayacaklardı. Çimlere yayılmış gençlerin neşeli ergen sesleri, araba gürültüleri, havlayıp duran köpekler karanlığın içinde azalıp çoğalıyordu.

O kadın ve o adam, bir daha konuşmadılar ve yıllar yıllar boyunca hiç karşılaşmasalar da birbirlerini hiç unutmadılar.

Cuma, Şubat 14, 2025

Halidanım

Selanikli kızı, Mevlevi torunu. Üsküdar Amerikanlı. Hocasına âşık olan kadın. Aldatılan ve meydan okuyarak boşanan kadın. İttihatçı ve modern. Kız mektepleri müfettişi. Yunan, İzmir’e girdiğinde Sultanahmet’te konuşan kadın. Milletin bacısı. Ateşten gömlek. Başçavuş. Paşa’nın yanındaki ve karşısındaki kadın. Gönüllü sürgün, Terakkiperver muhalifi. Kolombiya’da Türk Tarihi dersi. Sinekli Bakkal’ın merak edilen müellifi. Türk oryantalizmi, Peregrini, Rabia’ya âşık oluyor. Hacı Fettah’ın yazarı, vurun yobaza! Türkiye, Batı’ya bakıyor, Batı bizi anlamıyor. Conflict of East and West. Türkçenin Halide Hanım’ı. Küçücük, büyük kadın.

Perşembe, Şubat 13, 2025

Cringe

Aralıklarla duyuyor olabilirsiniz, "Cringe" kültüründen söz ediliyor. Nasıl gelişti bilmiyorum, Türkçede “bir başkası yerine utanmak” filan demişiz ama niteleme globalleştiği için bizde  artık daha yoğun kullanılıyor. Cringe, insanın gördüğü ya da duyduğu şeyden utanarak mecazen büzüşmesi, yüz ekşitmesi, “ayy” diyerek bir başkası adına mahcubiyet duyması olarak tanımlanabilir.

Kavram aslına bakarsanız son on yıldır popülerleşti, çeşitli internet platformlarında “Cringe compilation” adı altında toplanan kısa videolarla yaygınlaştı diyelim. İnsanların utanç verici halleri çok sık paylaşılmaya başladı demek daha doğru. Genellikle başarılı insanların hayat hikayeleri ya da motivasyon sırlarının merak edildiği düşünülür. Oysa anlaşıldı ki başarısızlık daha çok merak ediliyor, “sıçış hikayeleri” daha çok konuşuluyor. Cringe tam da bu noktada devreye girdi, insanların yapaylıkları, utanılası halleri, sıçmaları, saçmalamaları, yetersiz olmaları, onları seyredenlerin daha iyi hissetmesini sağlıyordu. Cringeworthy denilen kötü oyunculuklar, anlamsız özgüven, taklitler, utanç verici gösteriler, garip danslar çeşitli biçimlerde seyirlik bir eğlence aracına dönüştü.

Eskiden, en azından benim gençliğimde “salaklığın teşhiri” derdik, genellikle sağcıların yapay yükselişleri, büyüklenmeleri, teatral şairanelikleriyle, içi boş özgüvenleriyle gırgır geçerdik. Bir tür ergen öfkesi ve küçümsemesi içerirdi, okur yazar orta sınıftan aşağıya doğru bir tür “cehalet” eleştirisi olarak okunabilirdi yaptıklarımız. Sonra anti medya filan başka bir şey oldu, salaklığı teşhir solculuk bile sanılmaya başlandı. Halbuki oradan anca ergen hallenmesi ve besili kolejli kıkırdaması çıkar, o da çıkarsa…

Cringe o kadar yayınlaştı ki “This is so cringe” deyişi global popüler kültüre dahil oldu. İnsanlar eski yazılarını ya da fotoğraflarını görünce daha en baştan (bir önlem alır gibi) bu çok krinç demeye başladılar.  Bu özürcü (apolejetik ) savunma herkesi etkileyen bir ruh haline dönüştü. Epey zaman oluyor, 14-21 arasında bir grup genç erkekle epey zaman geçirmiştim, fark ettim ki internette linçlenmekten alenen korkuyorlardı, orada “konuşabilmek” için bir eşik vardı ve eşiği henüz geçememişlerdi, kendi isimleriyle konuşamıyorlardı. Hata yapmaktan korkuyorlardı aslında…

Cringe bu kadar çok konuşulunca rezil olma korkusunu aşmaya yönelik bir ara niteleme de üretildi, “ciringe but free” ya da “but based” deniyor buna, Türkçesi “boktan olabilir ama samimiyim-sahiciyim” önkabulü ve umursamazlığı… Benim şarkım, benim fikrim, benim yayınımın riskini azaltacak bir tür özürcülük daha… Cringe kültürüne yönelik tepkiler yine aynı dönemlerde çıktı, insanların utanmadan paylaşım yapabilmesini savunan görüşler, siz de şahit olmuşsunuzdur, genellikle tiktok kullanıcıları tarafından başlatıldı. Onlara yönelik aşağılama ve tezyifi, doğallıkla, samimiyet ve yerlilikle karşıladılar. Kendileri  o yolla savundular. Bir iki gün önce özürle ilgili yazmıştım, burada gelişen özürcülük, tahkirden kurtulmak ve hoşgörülmek isteyen bir özür… Ortaanadolu ağzıyla söylersem, “kusura kalman, durumumuz yok” diyerek beklentiyi düşüren bir özür…

Global popüler kültürde cringe kültürünün öldüğü, sıradan insanların dünyayı demokratikleştirdiği, içinden geldiği gibi davrandığı ve konuştuğu, kimseye hesap vermek zorunda kalmadığı falan filan söyleniyor…ama ortada bitme filan yok… Cringe, sosyal medyadaki nefret kültürünün ve onunla ilişkili linçleyici saldırganlığın doğal parçası olduğu için etki-tepki bağlamında çook yaşayacak bir şimdiki zaman kavramı…

Related Posts with Thumbnails