![]() |
Televizyonun tek kanallı döneminde “meczup” figürlerle
pek karşılaşmazdık. Özel televizyonlarla bu figürler nerdeyse “patladı”:
bağıran, kışkırtan, ilginç olmayı bir varoluş biçimine dönüştüren karakterlerle
birdenbire karşılaşmış olduk… O zamanlar “ne hale geldik” diye yakınıyorduk.
Bugün ise aynı döngü, sadece daha küçük ekranlarda ve hepimizin ellerindeki
telefonlarda yaşanıyor.
Popüler kültür tartışmalarında bir düzeltme arzusu ve
iştahlı bir hayıflanma damarı vardır. Bir şey popülerleşiyorsa ya da
tuhaflığına rağmen normalleşiyorsa, ve o, bir duygu ve tepki olarak çoğalıyorsa
onu suçlamanın, ah vah etmenin pek de bir anlamı yoktur...
İnsanlar neden rage bait yapmak istiyorlar, neden el
yükseltiyor, öfke gösterisine rağbet ediyorlar, etkileşim kasmayı neden bu
kadar önemsiyorlar sorusunu düşünmek bana toplumu, modayı ve şimdiki zamanı
anlamak adına çok daha önemliymiş gibi geliyor. Para için yapıyorlar demek bizi
rahatlatıyor olabilir, ne var ki, eksik bir yorum olur.
Bugünün dijital dünyasında öfke artık yalnızca bir tepki
değil, bir görünürlük stratejisi. Algoritmalar en fazla etkileşimi doğuran
içerikleri yukarı taşıyor, öfke ise etkileşimin en verimli yakıtı. Sevinç,
nezaket, mantıklı tartışma düşük performans olarak görülüyor. Sokağınızda çıkan
kavgayı düşünün, herkes nasıl da pencerelere üşüşür, öfke hızla yayılır,
paylaşılır ve yorumlanır. Platformlar da bunu sever, çünkü o hareketlilikten
veri, veriden de para doğar. Bu yüzden öfke, bir tür dijital sermayeye dönüşmüş
durumda. Rage bait yapan kişi, aslında kendi öfkesini değil, başkalarının
duygusal tepkisini “maden bulmuş” gibi kazıyor. Bir paylaşım, bir cümle, bir
imâ… Linç başlar, algoritma devreye girer, görünürlük artar. Kısacası öfke hem
yakar hem ısıtır.
Bu manzara, yalnızca “kötü niyetli kullanıcılar” meselesi
değil demek istiyorum. Öfke, sosyal medya ekonomisinin kurucu unsurlarından
biri haline geldi. Etkileşim kapitalizmi içinde yaşıyoruz. Duyguların pazarda
işlem gördüğü, algoritmaların hangi duygunun “değerli” olduğuna karar verdiği
bir çağdayız. Bu noktada “algoritmik şiddet” kavramı da devreye giriyor, çünkü
bu sistem yalnızca bireyleri değil, kamusal aklı da manipüle ediyor. En çok tepki
alan içerikler garip bir biçimde en çok yayılanlar oluyor ve bu da toplumun
dikkatini sistemli biçimde uçlara kaydırıyor. Yani öfke, görünürlük getirirken
aynı anda düşünmeyi de zorlaştırıyor.
Bir zamanlar yalnızca “ekranda” olanlar şimdi herkesin
cebinde yaşıyor. Herkesin küçük bir stüdyosu, kendi izleyicisi var. Ve her
paylaşım, potansiyel bir öfke yemlemesi olabiliyor. Bu döngüde izleyici de pasif
değil, tepki vererek, paylaşarak, alıntılayarak o öfkeyi yeniden üretiyor.
Öfke çağımızın en sürdürülebilir enerjisi haline geldi.
Hızla sönse bile hemen yenisi üretiliyor: peşisıra yeni bir kriz, yeni bir
hedef, yeni bir linç geliyor… Rage bait bu yüzden sadece bireysel bir taktik
değil, çağın duygusal rejimi. Algoritmalar, duygular ve ekonomi birbirine
karışmış durumda. Ve belki de bizi en çok düşündürmesi gereken şu: artık öfkeye
sadece tepki vermiyoruz, onun içinde yaşamayı seçiyoruz.
![]() |

.png)
1 yorum:
Yorum Gönder