Pazar, Ekim 19, 2025

Rage Bait

Rage bait”, bizdeki karşılığıyla öfke yemlemesi, son yılların en dikkat çekici dijital davranış biçimlerinden biri. Eskiden “trollemek” denirdi ama bu sözcük yetmiyor ki, başka bir şeye evrildi, çünkü burada amaç yalnızca karıştırmak değil, öfke üretmek. Sosyal medyada herkesin uzlaştığı bir konuda bile isteye ters bir şey söylemek, tahrik edici bir paylaşım yapmak, kitleyi ayağa kaldırmak ve sonra o öfkenin dalgasından görünürlük devşirmek.

Televizyonun tek kanallı döneminde “meczup” figürlerle pek karşılaşmazdık. Özel televizyonlarla bu figürler nerdeyse “patladı”: bağıran, kışkırtan, ilginç olmayı bir varoluş biçimine dönüştüren karakterlerle birdenbire karşılaşmış olduk… O zamanlar “ne hale geldik” diye yakınıyorduk. Bugün ise aynı döngü, sadece daha küçük ekranlarda ve hepimizin ellerindeki telefonlarda yaşanıyor.

Popüler kültür tartışmalarında bir düzeltme arzusu ve iştahlı bir hayıflanma damarı vardır. Bir şey popülerleşiyorsa ya da tuhaflığına rağmen normalleşiyorsa, ve o, bir duygu ve tepki olarak çoğalıyorsa onu suçlamanın, ah vah etmenin pek de bir anlamı yoktur...

İnsanlar neden rage bait yapmak istiyorlar, neden el yükseltiyor, öfke gösterisine rağbet ediyorlar, etkileşim kasmayı neden bu kadar önemsiyorlar sorusunu düşünmek bana toplumu, modayı ve şimdiki zamanı anlamak adına çok daha önemliymiş gibi geliyor. Para için yapıyorlar demek bizi rahatlatıyor olabilir, ne var ki, eksik bir yorum olur.

Bugünün dijital dünyasında öfke artık yalnızca bir tepki değil, bir görünürlük stratejisi. Algoritmalar en fazla etkileşimi doğuran içerikleri yukarı taşıyor, öfke ise etkileşimin en verimli yakıtı. Sevinç, nezaket, mantıklı tartışma düşük performans olarak görülüyor. Sokağınızda çıkan kavgayı düşünün, herkes nasıl da pencerelere üşüşür, öfke hızla yayılır, paylaşılır ve yorumlanır. Platformlar da bunu sever, çünkü o hareketlilikten veri, veriden de para doğar. Bu yüzden öfke, bir tür dijital sermayeye dönüşmüş durumda. Rage bait yapan kişi, aslında kendi öfkesini değil, başkalarının duygusal tepkisini “maden bulmuş” gibi kazıyor. Bir paylaşım, bir cümle, bir imâ… Linç başlar, algoritma devreye girer, görünürlük artar. Kısacası öfke hem yakar hem ısıtır.

Bu manzara, yalnızca “kötü niyetli kullanıcılar” meselesi değil demek istiyorum. Öfke, sosyal medya ekonomisinin kurucu unsurlarından biri haline geldi. Etkileşim kapitalizmi içinde yaşıyoruz. Duyguların pazarda işlem gördüğü, algoritmaların hangi duygunun “değerli” olduğuna karar verdiği bir çağdayız. Bu noktada “algoritmik şiddet” kavramı da devreye giriyor, çünkü bu sistem yalnızca bireyleri değil, kamusal aklı da manipüle ediyor. En çok tepki alan içerikler garip bir biçimde en çok yayılanlar oluyor ve bu da toplumun dikkatini sistemli biçimde uçlara kaydırıyor. Yani öfke, görünürlük getirirken aynı anda düşünmeyi de zorlaştırıyor.

Bir zamanlar yalnızca “ekranda” olanlar şimdi herkesin cebinde yaşıyor. Herkesin küçük bir stüdyosu, kendi izleyicisi var. Ve her paylaşım, potansiyel bir öfke yemlemesi olabiliyor. Bu döngüde izleyici de pasif değil, tepki vererek, paylaşarak, alıntılayarak o öfkeyi yeniden üretiyor.

Öfke çağımızın en sürdürülebilir enerjisi haline geldi. Hızla sönse bile hemen yenisi üretiliyor: peşisıra yeni bir kriz, yeni bir hedef, yeni bir linç geliyor… Rage bait bu yüzden sadece bireysel bir taktik değil, çağın duygusal rejimi. Algoritmalar, duygular ve ekonomi birbirine karışmış durumda. Ve belki de bizi en çok düşündürmesi gereken şu: artık öfkeye sadece tepki vermiyoruz, onun içinde yaşamayı seçiyoruz.


1 yorum:

Ditektew dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Related Posts with Thumbnails