Pazar, Ekim 12, 2025

Lock-In: Dijital Çağın Keşişliği (!)

Altı yedi hafta önce bir karar alıp düzenli spor yapmaya, her gün yürüdüğüm beş kilometrelik mesafeyi artırmaya karar verdim. Sosyal medyaya günde yarım saatten fazla bakmamaya, genel bir “seyreltmeye” falan filan… Arada bu türden kararlar alıyorum, obsesyonum da olduğu için iştahla yüklenip günlük rutinimi değiştiriyorum. Bana iyi geliyor.

Bu tür kişisel kararlar alırken insan kendi yalnızlığını icat ediyor sanıyordum. Meğerse global sosyal medyada bunun adı da varmış: lock-in.

İnsanlar bir süreliğine kendini “dışarıya, dünyaya” kapatıyor; eğlenmeden, flörtleşmeden, sosyal etkileşime girmeden sadece kendine yatırım yaparak (spor yaparak, dil öğrenerek, okuyarak, çalışarak) bir dönem geçiriyor. Buna “lock-in”, yani “kilit” deniyor. Üstelik bu tecrit hâli genellikle doksan gün süren bir kişisel protokole dönüşmüş durumda.

Sizin anlayacağınız, yalnızlık, üretkenlik ve kimlik krizi arasında savrulan insanlar kendi kendilerine bir duygusal sözleşme yapıyorlar.

Gelgelelim, o kadar yaygınlaşmış ki, bir TikTok trendine dönüşmüş: “Kapanıyorum, öğreniyorum, on sekizinci gün” gibi videolar çekip günbegün yaşadıklarını performans olarak sunuyorlar. Yani “No social life for 90 days” mottosuyla oynanan bir kişisel reality show ver ortada.

Dağılan benliğin yeniden derlenme çabasından çok farklı değil, ama şimdiki zamanda yalnızlık bile artık paylaşılabilir bir tecrübe. Sessizliğini bile performe etmek zorundasın.

Bir yandan “hiç kimseyle konuşmak istemiyorum” diyorsun, diğer yandan “bu halimi paylaşmadan da duramıyorum”. Kapitalizm her defasında olduğu gibi devreye giriyor ve verimli inzivayı bir başarı göstergesi olarak pazarlıyor.

Zamanını yönet, bedenini şekillendir, zihnini güçlendir, markanı (yani ismini) parlat… Kapitalizm her anı anlamlandırmaya, her boşluğu doldurmaya çağırıyor bizi.

Kendimizi geliştirmekten çok algoritmaya uyum sağlamaya çalışıyoruz; çalışmayı kutsallaştıran, kendini optimize etmeyi ahlaki bir erdem gibi sunan, “kapanmayı” bile üretkenliğe bağlayan bir çağ bu.

Lock-in, bir inzivadan çok kapitalizmin sistem içi optimizasyonu gibi duruyor.

Sonra şunu düşündüm: Benim yaptığım spor ve yürüyüş artırımı kararı buna benziyor mu? İtiraf edeyim kısmen evet demek zorundayım. Yürüyorsun, spor yapıyorsun, sosyal medyaya az bakıyorsun, ee kime ne bundan? Niye paylaşıyorsun yahu, diyerek kendimi ayıpladım Mıstık abi.

Sosyal medya çağında her birimiz bir kontrol yanılsaması yaşıyoruz. Ben de farklı değilim. Her birimiz dünyayı kapatmaktan söz ediyor, kendimizi duy(ur)mak istiyoruz.

Lock-in trendindeki gibi keşiş olmaya çalışırken içerik üreticisine dönüşüyoruz. Modern yalnızlığın trajikomik hâllerinden biri daha.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Sporun faydasını gördün mü hocam? Fitness işi sana göre değil

Levent Cantek dedi ki...

Çok şükür evliya değilim ve her yaptığım şeyde ruhani bir temel oluşturmaya çalışmıyorum. Çok az insanla konuştuğum bir hayat sürdürüyorum. Bana hareket getirdi diyelim. Sosyalleşmemi sağlıyor, insanlarla karşılaşıyorum, gözlüyorum diyelim. Çok selam

Related Posts with Thumbnails