![]() |
“Yetenek barınamadığı yerden alır koparır götürür sahibini.
Çevremizde gördüklerin, başka bir iş yapabilecek yetenekleri olmadığı için
bulundukları yerden kopamıyorlar.”
Okurken aklına ben gelmişim- akademiden editörlüğe,
oradan senaristliğe geçtiğim için. Benzetmiş, yakıştırmış. Elbette bir iltifat.
Teşekkür ettim ama içimde bir yer, bu söze takılı kaldı. Çünkü yetenek ya da
sanatçılık, bizde kolay kabul gören şeyler değil.
Biraz nebi, biraz evliya muamelesiyle bakıldığından mıdır
nedir, “sanatçı mıymış o yaa, o mu yetenekliymiş, ya bırak Allah aşkına!”
türünden hörele höreleler eksik olmaz. Bunca yıldır kime sanatçı deniyor,
doğrusu tam anlamış değilim. İnsanlar çağdaşlarından hoşlanmadıkları için galiba
“sanatçı” sıfatını genellikle ölüler için kullanıyorlar.
El hak, ortalamanın üzerinde bir saygı görüyorum ama şu
da gerçek: Akademideyken üretici olamayacağım düşünülürdü- memuriyet,
hiyerarşi, kabızlık, bik bik.
Yayınevindeyken, yazamadığım için editörlük yaptığım söylenirdi.
Şimdi senaristim; genel kabule göre “zanaatkâr”, hatta
ucuz işler yapan ama buna rağmen haksız yere çok para kazananlardanım.
Üzüldüğümü sanmayın. Ne yaparsanız yapın, bu tür
adlandırmalar sizin dışınızda gelişiyor. Ben vardığım yerden memnunum. İşimi
seviyorum, galiba o yüzden de tınmıyorum.
Yetenek sahiden muamma. Nasıl ölçülür? Akademik
kriterlerle mi, piyasa ölçüleriyle mi? Editörler, jüri üyeleri, yayıncılar mı
karar verir? Amerikalılar, bir işte en az beş bin saat geçirip ondan düzenli
gelir elde edenleri “yetenekli” sayıyorlarmış. E o da bir kriter. Ama bana
kalırsa, yetenekle tutku sık sık karıştırılır. Tutku motive eder, ama çok
çalışmadan kimse rekabet edemez.
Cahit Sıtkı, “kopmaktan” söz etmiş; yetenek insanı alır
götürür, kalanlar ise gidemedikleri için orada kalır, demiş. Tam böyle mi
söylemiş, yoksa Necati Cumalı o cümleyi biraz edebileştirmiş mi, bilemiyoruz.
Ne ki o sözde bir narsistik gölge var: “gidemeyenler” ve “cesareti olan ben.”
Yani yetenek, burada bir tür kahramanlık madalyası gibi
parlatılmış.
Ben o cümleyi başka yerinden okudum. Üniversiteden istifa
ettikten sonra Barış (Bıçakçı) beni ziyarete gelmişti. Öyle sıkı fıkı değildik,
ama merak etmişti: Herkes garanti bir işe kapağı atmaya çalışırken, ben neden
ayrılmıştım?
“Mutsuzdum,” dedim. “Çok mutsuzdum. Başka bir şeye, olmak
istemediğim birine dönüşüyordum.”
Ve o anda anladım: Cahit Sıtkı’yı bir yerden koparan şey
yeteneği değil, mutsuzluğuydu. Belki de “kopuş”u mümkün kılan, yeteneğin değil,
yeteneği boğan o derin huzursuzluktu. Sıtkı sıyrılmak deriz ya - işte o, güçlü
bir mutsuzluk enerjisidir. O da koparır, o da sürükler.
Yetenek değil, insanın kendine ihanet etmeme arzusu.
![]() |

.png)
2 yorum:
İnsanların "mutsuz" olacağını bile bile yaptığı o kadar çok şey varken, dişlinin olağan biçimde dönen parçası olma kolaylığını bırakmaktaki temel unsurun "mutlu olabilme umudu" olması pek de olası gelmiyor bana... fakat mutsuzluk konusundaki tespitinize katılıyorum.
"Yazmasam delirecektim." diyor ya Sait Faik, o eşik bizi teyakkuza geçiren... "Olmak istemediğim birine dönüşüyordum." dediğinizdeki gibi bir benlik kaybı endişesi içeriyor.
İnsan sonsuzluk arzusu duyan bir varlık, kötü adamlar bile cehenneme razı ölümden sonrasına inanmak için, yitip gitmeyeceği fikrinin rahatlığıyla...
Benzer şekilde aşık olduğum adamdan boşanıyorken mutsuz olacağımdan emindim ama "ayrılmasam aklımı yitirecektim" dedim, mutluluk ayırdına varabilecek bir "ben" varsa güzel... bu örneği veriyorum farkındayım bir yetenek meselesi değil ama benim hayatımda kopabildiğim en güçlü oluş...
Hem yetenekler olgunlaştığında kişiye "sen oldun" demek de var olmanın dayanılmaz hafifliğini içermiyor mu? Ne de olsa varlığımızı korumak en temel içgüdülerimizden biri...
İlk paragraf için not düşmüş olayım: Olabilir, düşünmem lazım demem gerekiyor...zihnimi taze tutmak için hızlıca yazdığım yazılar bunlar, başka türlü de bakabileceğimi fark ettiğim yorumlarım oluyor...Ama, inanın bu meseleyi çok sınadım, karar verirken en temel sorum, mutsuz olup olmamak...durmama, kalmama veya vazgeçmeme neden olan şey bu... Ve tabii ki, buna cesaret edene kadar çok mutsuz oldum, hemen pat diye olmuyor, mutsuzluk güç de verir insana...Başka bir zaman daha uzun yazarım, meramımı daha doğru anlatırım. Çok selam
Yorum Gönder