Cuma, Eylül 26, 2025

Annesinin doyuramadığını...

Bir söz var, doğru buluyor ve seviyorum: “Anasının doyuramadığını biz nasıl doyuralım?” Çocukluk, kişiliğin hamurunun yoğrulduğu yer. “İyi anne”nin sağlayamadığı şefkat ve güven duygusu, insanın bütün yaşamına gölge düşürüyor. Annesinden alamadığı sevgiyi, desteği, “ana sütünü” bir başkası ne kadar telafi edebilir ki? Mutsuz çocukların mutsuz yetişkinlere dönüşmesi ekseriyetle kaçınılmazdır.

Bu yüzden bazı insanlar, ne yaparsanız yapın değişmezler. İlişkilerinde hep “alacaklı”dırlar. Sürekli sızlanır, gözyaşı döker, ilgi isterler. Hep mağdur, hep haklıdırlar. Erich Fromm’un “sahip olmak” ile “olmak” ayrımı burada kendini gösterir: Bu insanlar, varoluşlarını hep başkalarından alacaklı olmak üzerinden kurarlar. Konuşulmak, son sözü söylemek, takdir edilmek… Bitmeyen bir alacak defteri gibidirler.

Bir de hep “borçlu” hissedenler vardır. Borçluluk sadece ekonomik değil, varoluşsal bir deneyimdir. Bu kişiler hayatlarını adeta başkalarına olan görünmez borçlarını ödemeye adayarak yaşarlar. Fedakârlık ve perhiz, çoğu kez kendi eksikliklerini meşrulaştırmanın bir yolu hâline gelir. Çırpınmaları, içlerindeki boşluğu kapatma çabasıdır aslında.

Freud, Yas ve Melankoli’de uzun uzadıya anlatır, “nesne gölgesi benliğin üzerine düşer.” Kaybedilen sevgi ya da doyurulmayan ihtiyaç, benliğin içinde yaşamaya devam eder. Alacaklı olan, bu gölgeyi dışarıya yansıtarak sürekli başkalarından talep eder, borçlu olan ise gölgeyi içselleştirir ve kendi kendisini suçlar. İki uçta da mesele aynıdır: çocuklukta doyurulamamış bir ihtiyacın, kaybedilen nesneyle özdeşleşmiş hâlinin yetişkinlikte tekrar tekrar sahnelenmesi.

Hayatımız da bu alacaklılarla borçlular arasında akıp gidiyor. İkisi arasında kesin bir değer farkı yok. Biri daha iyi, öteki daha kötü değil. Çünkü mutluluk ve hayatla başa çıkabilmek, bu ikiliğin ötesinde bir mesele. Arendt’in dediği gibi, insan ancak kendi eyleminin sorumluluğunu üstlenerek özgürleşebiliyor.

Asıl mesele, insanın kendine dönüp şu soruyu sorabilmesi: “Ben alacaklı mıyım, borçlu muyum?” Belki de bu soruya dürüstçe yanıt aramak, iyileşmenin ilk adımıdır. Freud’un vurguladığı gibi, insana şifa getiren şey çoğu kez bastırmak değil, derdin kendisini fark etmektir.

https://www.deviantart.com/nonparanoid/art/family-portrait-661129446

3 yorum:

Adsız dedi ki...

"Borçlular ve alacaklılar" İnanılmaz güzel bir ifade. İnsanın kendisini keşfetmesi için taze bir perspektif.

Ağa bir iz düşmüş peşinden gitmek gerek...

serpil dedi ki...

Ne güzel yazmışsınız.

Recep Altun dedi ki...

Merhabalar.
Bir annenin doyuramadığını, kimse doyuramaz!
Selam ve saygılarımla.

Related Posts with Thumbnails