![]() |
Bir ara, masanın coşkusundan mıdır, yoksa içlerindeki çocuk
hevesi ve enerjik sanat dürtüsünden mi bilmem, hepsi birden beni şıpın işi
çizmeye başladı. Alışık değilim böyle bir şeye. Ortaya çıkan portreler bana
küçük bir hediye oldu.
İnsan bunu niye yapar?
Masada birini çizmek, o kişiyi “orada ve o anda”
sabitlemenin yolu galiba. Bir çeşit varlık tasdiki. Telefonla çektiğimiz
fotoğraflarla karıştırılmaması gereken bir jest elbette: Çizer, çizilenin
varlığını kendi gözünden geçirir, kendi elleriyle kurar. O yüzden çizilen her
portrede çizerin kendisi vardır.
Bu türden hızlı çizimler, dostluğun jestsel biçimlerinden
biri de ayrıca. Masada “senin yüzünü çizdim” demek, “senin buradaki varlığını
önemsiyorum” demek gibi geliyor bana. Dostane bir çizgi, minik bir oyun, hatta
bazen karikatürize biçimde hafif bir sataşma… Çizilenler o sebeple sadece resim
değildir, aynı zamanda sosyal bir akışkanlıktır.
Belki de hepimizin temel ihtiyacına işaret eder:
Görülmek. Bir başkasının gözünden varlığını yeniden kurmak. “Sen bana böyle
görünüyorsun” cümlesinin kâğıttaki hali. Çizgi, kişinin yüzünü çizerken, aynı
zamanda ilişkiyi de çizer.
O gece bana armağan edilen portrelerin değeri bu yüzden
sıradan bir çizim olmanın ötesindeydi. Bir masanın etrafında kurulmuş küçük bir
topluluğun, kendi aralarındaki bağı görünür kılma çabasıydı.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder