Cumartesi, Eylül 13, 2025

Sen bana öyle görünüyorsun

Geçtiğimiz çarşamba akşamı Ankaralı çizer arkadaşlarla buluştuk. Huysuz ve çoğu zaman kaçmaya hazır yaşadığım hayat yüzünden bu türden buluşmalar uzun süredir bende bir tedirginlik yaratıyor. Yoksa her biri tek tek sevdiğim insanlar. Ama işin içine alkol, kalabalık ve itiraf edeyim erkekler arası rekabet girince, gönülsüzleşiyorum. Neyse ki korktuğum gibi olmadı; hoş bir sohbetle, neşeli ve dingin bir akşam geçti.

Bir ara, masanın coşkusundan mıdır, yoksa içlerindeki çocuk hevesi ve enerjik sanat dürtüsünden mi bilmem, hepsi birden beni şıpın işi çizmeye başladı. Alışık değilim böyle bir şeye. Ortaya çıkan portreler bana küçük bir hediye oldu.

İnsan bunu niye yapar?

Masada birini çizmek, o kişiyi “orada ve o anda” sabitlemenin yolu galiba. Bir çeşit varlık tasdiki. Telefonla çektiğimiz fotoğraflarla karıştırılmaması gereken bir jest elbette: Çizer, çizilenin varlığını kendi gözünden geçirir, kendi elleriyle kurar. O yüzden çizilen her portrede çizerin kendisi vardır.

Bu türden hızlı çizimler, dostluğun jestsel biçimlerinden biri de ayrıca. Masada “senin yüzünü çizdim” demek, “senin buradaki varlığını önemsiyorum” demek gibi geliyor bana. Dostane bir çizgi, minik bir oyun, hatta bazen karikatürize biçimde hafif bir sataşma… Çizilenler o sebeple sadece resim değildir, aynı zamanda sosyal bir akışkanlıktır.

Belki de hepimizin temel ihtiyacına işaret eder: Görülmek. Bir başkasının gözünden varlığını yeniden kurmak. “Sen bana böyle görünüyorsun” cümlesinin kâğıttaki hali. Çizgi, kişinin yüzünü çizerken, aynı zamanda ilişkiyi de çizer.

O gece bana armağan edilen portrelerin değeri bu yüzden sıradan bir çizim olmanın ötesindeydi. Bir masanın etrafında kurulmuş küçük bir topluluğun, kendi aralarındaki bağı görünür kılma çabasıydı.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails