![]() |
Erotik bir romanın arka kapak yazısına takıldım, görselde var ama ayrıca alıntılayım
“Gerçi okuyucuların tutkuyla aradığı bir yazar olamadıysa da (…) okuyucuların geniş ilgisini toplamış, ‘günlük sevgilisi’ olmuştur. Çağdaşı yüzlerce yazar gibi, o da, o anın insanını yazmakla yetindiğinden, ondan, belki de yarına hiçbir şey kalmayacaktır. ‘Cam Silicisinin İtirafları’ işte bu sınırlar içinde hoşça vakit geçirmek isteyenlerce okunacak bir kitaptır. Başka bir amacı yoktur.”
Romanı okumadım ama tahmin edebiliyorum: büyük ihtimalle bir pulp metin, hızlı yazılmış, çabuk tüketilen türden bir şey. Fakat asıl mesele roman değil, o arka kapak yazısını kaleme alan yayınevinin tavrı.
Kim yazdıysa (ki merak eden olursa o yıllarda Bilgi Kitabevinin yayın yönetmeni kimmiş bulabilir), belli ki kitaptan utanmış. Okurdan çok kendini ve çevresini ikna etmeye çalışmış. “Biz aslında böyle kitaplar basmayız, ama oldu bir kere” der gibi. Oysa arka kapak, kitabı küçümsemenin değil, sahiplenmenin yeridir. Yayınevinin içsel pişmanlıklarını, estetik utançlarını ilan etme yeri olamaz.
Üstelik “yarına hiçbir şey kalmayacaktır” cümlesiyle okurun seçimini de hükümsüz ilan ediyor. Okur, günü kurtarmak için mi kitap okuyor? Her kitap, türü ne olursa olsun, okuruna o an için eşlik eder, ona vakit geçirir. Spinoza da okusak, Mike Hammer da okusak değişmez bu.
Gerçekte her kitap günü yaşar. Kalıcı olup olmayacağı zamana bağlıdır. Dostoyevski’nin bile ilk okunduğu anda bir “günlük sevgili” olduğu unutulmamalı. Sonrası şansa, tarihe, belleğe kalmış bir iştir.
Peki yayınevi neden böyle davranmış? Çünkü ortada bitimsiz bir ego kuyusu var: “Biz asıl edebiyat yayıneviyiz, bu kitabı da basmak zorunda kaldık, mazur görün.”
Roman “iyi” değilse basmazsın. Ama bastıysan, kitabı sabote etmezsin. Hele okurunu küçümsemezsin. Bu kadar basit.
Ya Kaptan, sendeki nasıl bir bu ego yahu, bak yine seni konuşuyoruz.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder