| Don Kişot ve yakın arkadaşı Sanço |
Arkadaşlığı sıradan bir duygu değil, hayatı taşıyan görünmez bir bağ gibi görüyorum. Eşitlerarası yanyanalık... Kaybettiğimde ne yapacağımı şaşırdığım arkadaşlarım oldu; hâlâ kaybedersem ne yapacağımı bilemeyeceğim dostlarım var.
Çocukken bize öğretilen cümleleri hatırlıyorum: “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” Milli eğitim müfredatında kompozisyon konusuydu bu. Mevlana’nın “dost, dostun aynasıdır” sözü de aynı bağlamı taşır. Ortaokulu bitirene kadar defalarca bu bahisten imtihan edildik. O dönem “kanka” yoktu, ama “kan kardeşim” filan diyerek sıra arkadaşlarımıza rütbe verirdik. Ebeveynler ve öğretmenler, demek ki diyorum “yanlış arkadaş”tan zehir gibi korkarlarmış. Oysa biz yanlış arkadaş diye bildiklerimizden ne çok şey öğrendik.
Defalarca arkadaşlarımdan sığınak yaptım kendime. Saçmalamalarıma rağmen beni ahbaplıkla sarıp sarmaladılar. Hele ergenlikte arkadaşlık o kadar önemlidir ki, benliğimizi arkadaşımızın gözünde buluruz. Biliyorsunuz, hayat uzun ve kısa, farklı okullarda, farklı mekan ve işlerde bir sürü insan tanıdım. Kimiyle görüşmedim, kimiyle aramızda sadece sessiz bir sempati kaldı. Bazen sokakta karşılaşıyoruz, başka yollara savrulmuşuz. Benim dert ettiğim şey onların aklına gelmiyor, onların önemsediği meseleler bana uzak kalıyor. Sosyal medyada kalpler atıp, “görüşelim ya” diyerek bir sonraki iletiye geçiyoruz.
Son otuz yılda yaptığım işlerden dolayı akademisyenlerle, yazarlarla, senaristlerle dostluklar kurdum. Onlarla konuşmayı tercih ettim diyelim. Ama sosyal medya çağında arkadaşlık bambaşka bir şeye, “like” ve “görüntülenme” kültürünün içinde tuhaf bir hengâmeye dönüştü. İlişkiler kısa, geçici, yüzeysel. Bauman, akışkanlıktan söz eder ya, sosyal medya dostlukları hızla kuruluyor ve hızla çözülüyor. Derinleşemeden birbirimizden vazgeçebiliyoruz. Kendi adıma, okur yazar ve siyaseten sakin kalabilen insanlarla karşılaşmam çok zorlaştı. Bu, sosyal medyadan tanıştığım biriyle iyi arkadaş olamayacağım anlamına gelmiyor ama eksik bir şeyler var.
Nerdeyse kırk yıldır yakın arkadaşım olan K, sosyal medyada yıllar içinde tanıştığı yüzlerce “arkadaş” arasında tek bir kişiyi özlediğini söyledi. Birlikte güldüğüm, kendimi açıklamak zorunda kalmadığım biri diye açıkladı… Şartlar gereği ayrı düşmüşler, görüşemeyecek kadar kırılmışlar. Hamle edemiyorlarmış. Hayatın içinde mutsuzluklar da var, belki hep böyle kalacaklar. Böyle bir ayrım olunca doğal olarak özlediğim ve ayrı düştüğüm birileri var mı diye düşündüm...Hani kıymık gibi aklımda kalan bir arkadaş.
Şuna inanıyorum: dost olabilenler, birbirleri için her şey olabilirler. Hayatı kolaylaştırırlar, yük alırlar, empati kurarlar, kederi paylaşırlar. Romantize ettiğimin farkındayım, ama arkadaşlığın da “aşki” bir tarafı var. Özlüyoruz, seviniyoruz, onu düşününce gülümsüyoruz.
K.'ya söylediğimi paylaşayım, sevenleri ayırmayalım. Bu slogan sadece âşıklar için değil, arkadaşlar için de geçerli olmalı. Haksız mıyım Mıstık abi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder