Cumartesi, Ağustos 16, 2025

Umut Endüstrisi: Yarın Gelecek-Gelmeyecek

Hayat, hayal kırıklıklarıyla dolu bir süreç, her birimiz çeşitli ölçülerde başarısızlıklar yaşıyoruz ama bir biçimde oyuna devam ediyoruz. Çünkü ailede, okulda ya da çalışırken, başarısızlığın ardından yeniden ve yeniden inşa edilen bir “gelecek tahayyülü” ve “ilerleme miti”nin uzantısı olarak umut etmeyi öğreniyoruz. “Umut, fakirin ekmeği” derler ya… Aslında yalnızca yoksulların değil, herkesin gıdasıdır umut. Başka türlüsünü pek akla getirmeyiz; kendimiz adına olmasa bile yakınlarımız ve sevdiklerimiz için umut etmek isteriz. 

Umut, bu yönüyle başarısızlığı öteleyen bir erteleme mekanizmasıdır. Böyle bakınca yalnızca iyimserliğin ön şartı değil, çoğu zaman eylemsizliğin ve teslimiyetin bahanesi olabilir. Albert Camus’nün “absürd” kavramını hatırlayalım: Hayatın anlamı yoktur ama biz ona anlam yüklemek için umut ederiz. Umut, Camus’ye göre “ölümden ya da hayatın boşluğundan kaçma yoludur.” Büyük bir kötülüktür; çünkü hayatın gerçekliğiyle yüzleşmemizi engeller. Sisifos, taşı tepeye tekrar tekrar çıkarır ama “bir gün orada kalır” umuduyla değil, hayatı olduğu gibi kabul ettiği için bunu yapar.

Kapitalizm ise bu umudu janjanlı bir ambalaj -bir tür ideolojik vitrin- içinde paketleyip bize sunar. Statükoyu kabulleniriz; çünkü “yarın” dediğimiz zaman aralığı her zaman kurtuluş ihtimali taşır. Umut, bu bağlamda, iktidar elinde toplumsal enerji ve öfkeyi soğutma aracına dönüşür. Şimdi olmasa bile yakın gelecekte bir şeyler düzeleceğine inandırılırız.

Aksini düşünenler de var elbette. Ernst Bloch, “henüz olmayanın bilgisi” olarak tanımladığı umudun, insanın değişim kapasitesini beslediğini söyler. Fikren kendime yakın bulduğum Gramsci ise “zihnim karamsar, iradem iyimser” derken, umudu irrasyonel bir beklenti değil, aklın gördüğü olumsuzluklara rağmen eylemi sürdürebilme gücü olarak tanımlar. Mücadele azmini, iradenin iyimserliğine bağlar.

Umutsuzluğu benimsemek, bu boşlukla yüzleşmek ve yine de yaşamı sürdürmek anlamına gelir. Bu, karamsarlık değildir; “her şey kötüye gidecek” demek hiç değildir. Aksine, beklentiden arınmış bir bakış, harekete geçmeyi kolaylaştırır. Beklentisizliğin güç veren bir potansiyeli vardır. Ne bir kurtarıcıya, ne sistemin kendi kendini düzelteceğine, ne de bireysel ilişkilerde “bir gün düzelecek” yanılgısına yaslanırız. 

Genç bir asistanken, “İnsanlar nasıl oluyor da hayata devam ediyor; mutsuzluk ve başarısızlıkla, duygusal kıtlıkla nasıl baş ediyorlar?” diye düşünürdüm. O yıllarda sosyal medya yoktu. Olsaydı, aklım iyice karışırdı, sahiden karışık be Mıstık abi. Platformlarda umut, çoğunlukla tek bir görsel, slogan ya da ilham verici bir cümleye indirgeniyor; scroll ederken yarım saniyede tüketilen bir “iyi his” haline geliyor. Bloch’un eylemci umudundan fersah fersah uzak, anlık bir duygusal uyaran bu.

Sosyal medya algoritmaları, umut söylemini de tıpkı öfke ya da korku söylemleri gibi “etkileşim” odaklı yönetiyor. Bir içerik, kullanıcıyı platformda uzun süre tutar ve “paylaş-beğen-yorum yap” üçgeninde dolaştırırsa yaşar; yoksa bir parmak hareketiyle aşağıya - mezara gönderilir.

Üstelik platform ekolojisi, ortak bir “büyük umut”tan ziyade çoklu mikro-umutlar üretiyor. Her alt-kültür, kendi estetik ve jargonuna göre bir umut inşa ediyor: Aktivistler radikal değişim umudu taşır, fitnesçiler “yeni bir ben” hayalini kurar, finansçılar zengin olma yollarına sarılır vs

Ve işin ilginç tarafı şu, sosyal medyada umutsuzluk bile, umut benzeri bir duygusal pakete dönüştürülüyor. Üretilen melankolinin içinde, anlaşılma ve bağ kurma umudu istifleniyor. Böylece umutsuzluk bile umut ekosisteminin parçası oluyor.

Lafı uzatmayayım… sosyal medyada umut ve umutsuzluk üzerine yazacağım bir süre…Girizgah diyelim

4 yorum:

Aziz dedi ki...

Toksik pozitiflik kadar zararlı bir şey bilmiyorum. “Negatif düşünme, yoksa evren seni cezalandırır” gibi gerzekçe bir yere vardırdılar.Baksan hepsi seküler

N.Narda dedi ki...

Sosyal medya insanı eylemsizliğe sürüklüyor. Giderek daha kötü oluyor. Umut değil kabullenme kavramı ön plana çıkıyor bir yandan da... Yazılarınızı bekliyoruz...

Levent Cantek dedi ki...

Dinsel dogmalar yerine psikolojik ya da spiritüel kılıflar var hayatımızda. Allah yerine “evren” , günah yerine “negatif düşünce”, cehennem yerine “enerjinin seni cezalandırması” var. Gündelik dile de sirayet ettiği için hepimizi etkiliyor. Ben de bazen konuşurken doğanın dengesinden filan bahsediyorum :) Kötülüğün bir yerden çıkacağı filan... Çocukken de "Allah hakkımı getirir olm" derdim...



Levent Cantek dedi ki...

Teşekkürler, eylemsizlik gibi değil de sanki başka bir normalleşme içindeyiz. Etkileşim almak istiyoruz, daha çok görünmek, beğenilmek... Sahici bir umut, olumsuzlukları görüp onlarla birlikte yaşamayı içerir. Umutla, olumsuzluklarla, yaşamakla ilgili başka bir kıvama geçmiş durumdayız. Hepsinin farkındayız, günü yaşıyoruz. Çok selam

Related Posts with Thumbnails