Çarşamba, Ağustos 13, 2025

Kaybolma sanatlarından dijital maske (3)

İki gün boyunca okuduğunuz yazıları en az dört ay önce yazmıştım. Bazen yazıları bekletmek ve içerdiği hikâyenin gerçek hayatta nereye varacağını görmek gerekiyor. Arkadaşımın erteleme pratiği ilginçti, trajikti ve ustacaydı. Trajikti, çünkü yaşadığı şeyin “tamamlanma ihtimali” hep masadaydı ama hiçbir zaman masaya oturmuyordu. Ustacaydı çünkü, aşkını hep en parlak, en yoğun, en steril biçiminde tutabiliyordu. Aşık olduğu adamın da bu dengeyi anlaması gerektiğini düşünüyor. Anlamıyorsa bile, anlamamasını onun sorunu olarak görüyordu. Arkadaşım bu “karşılaşmama” halini (ruhen) hem kendisi hem de adam için bir lütuf gibi sunuyordu: “Böylece birbirimizi kaybetmeyeceğiz.”

Yazarken çarpıcı geldiğini kabul ediyorum ama biliyorsunuz ki gerçek hayat (hele sosyal medyalı olanı) çok başka biçimde gelişiyor. Arkadaşım yarattığı ertelemeyle, kendini koruduğunu sanırken kendi hayatının kapılarını kapatıyor olabilir miydi? Yoksa bu, modern dünyanın “hız” takıntısına karşı kişisel bir yavaşlık direnişi mi gösteriyordu? İkisi de olabilir, çünkü durumu, sürekli bir eşikte kalma halini yaşadığını düşündürüyor. O eşikte dururken, hem geçmişin güvenini hem geleceğin ihtimalini aynı anda hissedebiliyor. Ama biliyoruz ki eşikte uzun süre kalınamıyor, mutlaka bir tarafa itiliyorsun.

Hep arkadaşımı konuşuyoruz ama orda da marazi bir ikilem var. Aşık olunan adam -arkadaşımın sevgilisi değil, ama “gizli aşkı”- onunla hiç karşılaşmamış biri. Arkadaşım onu “tanıyor” ama tanımıyor; adam da onu “biliyor” ama görmüyor-görmemiş. Fiziksel bir karşılaşma olmadığı için ilişkilerinin temeli kelimelerden, hayallerden ve karşılıklı projeksiyonlardan ibaret. Şunu düşündüm, bir erkek yüzünü dahi görmediği bir kadına nasıl aşık olur? Şunu sormuş olmalı. Karşındaki insan gerçekten var mı? Yani biyolojik olarak değil, duygusal gerçeklik açısından… Çünkü gerçeklik dediğimiz şey, yalnızca birinin var olması değildir, ona dokunmak, göz göze gelmek, ses tonunu duymak, teninin sıcaklığını hissetmektir. Arkadaşım, bu adama aşıkken bile onu hiç görmedi, ama adam da onunla asla karşılaşmadı.

Geçenlerde öğrendim ki ilişkileri bitmiş. Arkadaşım bana, bunun sorumlusunun adam olduğunu söyledi. Çünkü adam, gerçek dünyada başka kadınlarla ilişkilere girmiş. Buna rağmen arkadaşına sadık olduğunu iddia etmiş. Arkadaşım ise, hiçbir fiziksel kanıtı olmadan, sadece sezgileriyle adamın yalan söylediğini anlamış. Ve bu sezgi, onun için yeterli olmuş. Artık eskisi kadar sevmediğini fark etmiş, bir yalancıyla devam etmeyeceğini anlamış. Böylece ilişki, biraz yalpaladıktan sonra bitmiş.

Görülmeden yaşanan aşk” aslında modern iletişim çağının en çarpıcı paradokslarından biri. Birini hiç görmeden sevebilmek, onunla saatlerce yazışmak, sırlarını paylaşmak, hatta hayat planları kurmak… Ve bütün bunları, fiziksel olarak bir kez bile karşılaşmadan yapabilmek. Bu, bir yandan iletişim teknolojisinin sunduğu sonsuz yakınlık illüzyonu, diğer yandan da mesafenin sağladığı güvenlik kalkanı.

Asıl kırılma noktası, arkadaşımın aşkı bitirme gerekçesiydi. Adamın başka kadınlarla ilişki kurduğunu sezdi. Yani görmedi, yakalamadı, kanıtı olmadı. Ama sezgisi, onun için mahkeme kararı gibi kesin bir şeydi. Bu noktada aşkın sürdürülebilirliği, bedensel temasın eksikliğinden çok, güvenin yokluğuna bağlı hale geldi. Çünkü görmediği, dokunmadığı birine duyduğu bağlılık, yalnızca inanç üzerine kuruluydu. Ve inanç, malumunuz yalan ihtimalini kaldıramaz. Hatta bir başka erkekle ilişkisini sürdürüyor olmasını bile akla getirmeyebilir.

Şunu anladım: fiziksel karşılaşma olmadan başlayan bir aşk, aslında iki ayrı hikâye gibi ilerliyebiliyormuş. Herkes, kendi zihninde ötekinin bir versiyonunu yaratıyor çünkü. Bu versiyon, karşılaşma olmadıkça kolaylıkla korunuyor üstelik. Güven sarsıldığında ise hayal kırıklığı gerçek kadar sert olabiliyor. Arkadaşımın yaşadığı, tam da buydu. Adamın sadakatini sorgulamaya başladığı anda, zihnindeki “sevgili” figürü çatladı. Ve aşk, karşılaşmadıkları halde, gerçek bir ayrılık gibi bitti.

Sonuçta geriye şu ilginç tablo kaldı: İki insan, hiç yüz yüze gelmeden, birbirlerine derin duygular besleyebilir, hatta ayrılık yaşayabilir. Karşılaşmamış olmaları, bu aşkın gerçekliğini azaltmıyor ama güvenin kırılması, o büyük hayali yıkıyor. Aşk, fiziksel temasın ötesinde, bir “var olduğuna inanma” eylemi. Ve o inanç yıkıldığında, geriye ne beden kalıyor, ne de hayal.


3 yorum:

Levent Cantek dedi ki...

Bir iki not düşeyim, ben herhangi bir biçimde “arkadaşım” yazdığımda meselenin doğrudan benimle ilgili olduğu düşünülüyor, bu konuda yapabilecek bir şeyim yok, kimseyi ikna etmeye çalışmayacağım. İleride bir gün, bu yazıları özellikle sosyal medya kimlikleriyle ilgili bir çalışma yaparsam, blog dilinden çıkarmam gerekiyor onu anlamış oldum.

Mesele, benim için "aşırı" ilginç ve aslında söyleyecek sözüm de çokmuş. “Anlatıdaki” erkekle sohbet etmek isterdim, ne düşünüyor ne hissediyor anlamak isterdim. Çünkü insanlar ulaşamadığı ya da tamamlamadığı nesneyi zihinlerinde mükemmelleştirirler, böyle yapınca hem arzu korunur hem de kırılma riski ortadan kalkar. Ulaşamadığı ve hiç görmediği bir kadına aşık olmuş biri bu adam.

Freud’un idealizasyon kavramı bunu güzelce anlatır. Gerçek temas olmadığında sevgili imgesi kolay kolay bozulmaz; erkek, “gerçekte kim bu kadın” sorusuyla uğraşmak yerine, kendince “yarattığı” kadına bağlanmış demek ki. Beklemek, erkek için bir tür “özel seçilmiş olma” hissi yaratmış da olabilir. Kadın başka biriyle beraber olsa bile, ona “gelecekte gelecek” vaadi, narsistik bir ödüllendirme gibi çalışmış olmalı: “O, herkesten farklı olarak beni bekliyor ve bana geleceğini söylüyor.”

Erkek bu durumu ya kendi psikolojik konforu için kabul etmiş (yakınlıktan korku, idealizasyon, narsistik beslenme) olmalı ya da sadece oyunun büyüsünü bozmak istememiş…Sadece bekliyor ve arkadaşımın dediğine göre çok kadınlı hayatına devam ediyor…Onu aldatıyor. Karışık kere karışık. Hiç karşılaşmadan aşık olmak, hiç karşılaşmadan ayrılmak bir tür “çılgınlık”.

Doktoramı bu konuda yapmadım, çok düşündüğüm bir mesele değil ve farklı örnekleriyle karşılaşıp yüzleşmiş değilim. Hikaye olarak şimdiki zamanı anlatan bir tuhaflık olduğu için ilgileniyorum ama ilişkiyi avoidant attachment denen şeyle açıklamak gerekiyor gibi geliyor bana. Bunu düşüneceğim.

Sadece C. dedi ki...

Teşekkürler çok ilgi çekici bir diziydi. Dikkatli okur zaten "arkadaşım" kelimesinin "ben" olmadığını çoğu yerde anlardı, neyse..
Yıllar içinde hem kendim, hem danışanlarım, hem arkadaşlarım bu kadının ve adamın yerinde olduk. Kadın ve erkek klasik rollerinde, erkeğin bu tür "görülmeyen dokunulmayan" ilişkileri sürdürmesinin imkansız olduğunu baz almak gerekiyor, yoksa arkadaşınız gibi hissediyor insan. Yaş ilerledikçe klasik kadın erkek rollerinin neden boşuna "klasik"leşmediği de öğreniliyor ve daha dengeli bakılabiliyor olaya.
Kadının ilişkiden duygusal beklentisi ile erkeğin ilişkiden fiziksel beklentisi, bu "klasik roller"i oluşturuyor, elbette klasik olmayanlarımız da vardır ama toplumun genelinde durum budur. O nedenle evlilikte ya da uzun süreli ilişkilerde kadın "bulaşık makinasını yanlış dolduruyorsun" diye sinirlendiğinde, konu asla bulaşık makinası değildir, konu "sen bana ilgi göstermiyorsun"dur :) Yine erkeğin dokunma ve dokunulma ihtiyacı daha küçük yaşlardan itibaren kız çocuklardan çok daha fazla bence, erkekte dokunulma sadece fiziksel de değil, bir yüceltilme anlamında özdeğer anlamında da algılanıyor. Erkek çocuk kimliğini aslında anne figürünün dokunmasından biçimliyor; anne sert ve mesafeli olduğunda erkek çok ciddi yara alıyor aslında.. Ve bunu ilerki ilişkilerinde gösteriyor ama bunlar uzun konular, dağılmayalım..
Arkadaşınızın ciddi bağlanma problemleri olduğu kesin, güvensiz bağlanma, aslında kendisi en baştan aldatırken, karşı taraftan bir aldatmaya çok sert bir tepki vermesi vs bunlar çok açık.. Aslında onun için en güzeli bence chatGPT türü sanal ilişkiler :) Risksiz, tam istediği gibi. Karşı taraftaki erkek insan olduğu sürece çok eşliliğe açık olması gerekecek yoksa.. Bu da sanırım duygusal anlamda kaldıramadığı bir güven sorunu.. Çözüm bu olabilir mi?
Karşı taraftaki erkekle konuşmayı çok isterim demişsiniz, ben çok konuştum, cevapları söyleyeyim size: gizemli bir kadın, gerçek hayalden çok daha çekici, fantaziye çok fazla açık alan var, kendimi istediğim rolle gösterebilirim tabii ki en çok rastlanılan cevaplar. Genelde katı, kurallı ilişkilere sahip oluyor bu tür erkekler, dominant sert bir anne ya da titiz, klasik bir türk kadını olan eş nedeniyle bu tür "hayali ilişkiler"e açık olunuyor ama dediğiniz gibi bir "bakire meryem" figürü de var aslında alt metinde... Yani temiz bir kadın arayışı ve içten içe öyle bir kadının asla olmadığına inanıldığı için de "görmeden hayal ederek" kendini güvende tutma isteği.... Olabilir mi?
Düşünmek lazım....
Sanatsal anlamda harika işler çıkar bundan size :) Selamlar.

Levent Cantek dedi ki...

Katkı için teşekkür ederim, sosyal medya ilişkileri ve fake profiller hakkında yazmaya aralıklarla da olsa devam edeceğim. Yine beklerim. Çok selam

Related Posts with Thumbnails