Bu hengamede değişik biriyle tanıştım. Sahiden ilginç
biriydi, son derece zeki ve espriliydi, okur yazar olduğu hemen anlaşılıyordu,
siyasetle ilgiliydi ve anaakım değerlere rahatlıkla nanik yapabiliyordu. İtiraf
etmem gerekirse anonim bir hesap olduğunu düşündüm, kadın kimliği vardı ama
kadın olmayabilirdi, pek de umursamadım. Hiç fotoğrafı yoktu, işin ilginci
yazdığı metinleri kısa sürede siliyordu. Daha da ilgilendim haliyle.
Şimdiki zamanda yaşıyor ama dijital ayak izlerini silmek
için uğraşıyordu; bu görünürlük çağında görünmez olmayı seçmek demekti. Sürekli
içerik üreten bir dünyada iz bırakmamayı, unutulabilir olmayı bilinçli bir
tercih haline getirmişti. Sanki var olarak yok olmak istiyordu.
Üstelik ironi bilen biri olarak yokluğunu bile estetik bir şekilde var
ediyordu.
Doğal olarak tanıştık, okur yazar insanların
karşılaşmaları, sahiden dost olmaları, iletişimin bu denli kolay olduğu bir
dünyada bence daha da zor. En azından ben kolay kaynaşamıyorum… Beni tanıması,
konuşmak için istekli olması dostluğumuzu kolaylaştırdı. İlk başlarda
yazıştığım insanın bir erkek ya da bir kadın olmasıyla ilgilenmedim. O isimli
biri olmayabilirdi, kendine avangart bir persona çizme ihtimali yüksekti…
Tanıdıkça o satirik ergenin uykusuzluk çektiğini, migreni
olduğunu, kolay yorulduğunu, biteviye içine kaçtığını filan anladım… Bunlar hem
bedensel hem ruhsal bir duyarlılığı işaret ediyordu. Sanki dünya fazlaca
gürültülü, fazlaca hoyrat ve onun gibi biri için katlanılması güçtü. Kendi
küçük, sessiz, kontrollü alanını (kitaplar, çiçekler) titizlikle inşa etmişti.
Bir sevgilisi vardı, onunla hafta sonları görüşüyordu. Babası alkolikti, annesi
pimpirikli filan, hayatını onlarla sürdürüyordu. Bir türlü uykuya dalamadığı için
ilaç kullanıyor, onun etkisiyle sabahları metal bir yorgunlukla ayılamıyordu.
Sevgilisi vardı ama bir başka adama aşık olmuştu. Benim için
hikayesi asıl burada başladı. Sevgilisini seviyordu ama adama aşık olmuştu işte.
Aşık olduğu adamla (dediğine göre adam da onu seviyordu) hiç
karşılaşmamışlardı. Adamın ısrarlarına karşın onunla yüz yüze gelmemekte
ısrar ederek iddialı bir sınır çiziyordu. Hem aşkı yaşıyor hem de onu
gerçekliğin yıpratıcılığından koruyor gibiydi. Belki ilişkiyi fiziksel dünyaya
taşırsa o büyünün, o hassas dengenin bozulacağından korkuyordu. Ya da aşkı bir
hayal, bir tasavvur olarak yaşamak ona daha güvenli geliyordu. Çünkü fiziksel
karşılaşma, reddedilme, hayal kırıklığı ve kontrol kaybı gibi riskleri de
beraberinde getirirdi.
Herkesin dijital maskeler taktığı bir çağda yeni
arkadaşımın yaptıkları bana maskesiz kalmak için maske gibi davranmak gibi
geldi. Komik ve haliyle trajik bir direnme biçimiydi. Walter Benjamin’in “aurası
olan insan” yaklaşımı ya da günümüz psikanalizinde konuşulan “görünürlüğe
karşı direniş” biçimini akla getiriyordu. Modern dünya, her birimizi “kendini
sergilemeye”, paylaşmaya, belgelemeye, görünür olmaya zorluyor. O ise tam
tersine silinmek istiyordu. İz bırakmamak, unutulabilir olmak onun özgürlük
biçimi gibi görünüyordu. Benjamin, özgün ve tekil olanın kopyalanmasına direnir
biliyorsunuz, arkadaşım da paylaşımlarının biricikliğini silerek koruyordu. İyi
bir editördüm, yeteneği görebilirim, güzel metinler yazıyor ama her birini
siliyordu. O an için okunan sonra yok olan, dolaşıma girmeyen metinlerin yazarıydı.
Bana başta “kibir” gibi geldi, çünkü sarkastikti, kamusal yüzüyle yorumlar
yaparken minnoş ve ponçik görünse de aslında kendisini okuyanlardan daha zeki olduğunu
biliyordu.
Hassasiyetlerinin (uykusuzluk, migren, çiçek sevgisi,
içine kapanma), sadece bir kişilik özelliği değil, dünyayla bir çatışma biçimi
olduğunu anladım. Dünya çok fazla, ben çok azım diyen bir ruh hali vardı.
Çevresindeki şiddeti, gürültüyü azaltmak için kendi varoluşunu “küçülterek”
koruyordu. Barthes’ın “Camera Lucida” kitabında bahsettiği punctum kavramını
hatırlatıyordu: Bazen bir fotoğrafın küçücük bir ayrıntısı bizi kalbimizden
vurur, işte onun gibi, arkadaşım da hayatın içinde dev imgeler üretmek yerine
küçük, keskin duygular yaratıyordu.

3 yorum:
Cevabı yok ama metni okurken şu geldi aklıma: Birini, başka biriyle birlikteyken sevmek, eğer fiziksel temas yoksa, aldatma sayılır mı?
Görüşmeyi reddederek aşkı koruyorsa onu yaşamamış da olmuyor mu?
İki ayrı yoruma tek cevap yazayım. Aldatma meselesi bence edebi bir soru, cevabı yok diyemeyiz o yüzden. Mahkemede hakim bile yorum katmak zorunda kalabilir. İkinci soru ise konuyla ilgili iki gün daha yazacağım, sonra cevap vereyim. Çok selam
Yorum Gönder