Pazar, Ağustos 03, 2025

Kabuğuna sığınan Venüs

Botticelli’nin, güzellik, zarafet, incelik ve ilahi masumiyet denince ilk akla gelen, neredeyse refleks olarak hatırlanan bir tablosu vardır: Venüs’ün Doğuşu (Nascita di Venere, 1484-86). Aslında ismi “Afrodit’in Doğuşu” da olabilirmiş ama Roma mitolojisine referansla Venüs kalmış. Bu durum tabloya açıkça pagan bir yön katsa da Rönesans’ın meşhur “ad fontes” (kaynaklara dönüş) ilkesini görsel olarak temsil etmesiyle kutsanmıştır.

Resmin sonraları çok kez taklit edilen ve yinelenen bir ikonografisi vardır, Venüs’ün figürü çıplaktır ama erotik değil, simgeseldir; Rönesans’ın idealize edilmiş güzellik anlayışının tam karşılığıdır. Figürün bir eli göğsünde, diğer eli kasığında durur ki bu, klasik heykel sanatından alınmış meşhur Venus Pudica duruşudur.  Venüs, utanıyor gibi yapar ama aslında tuhaf bir biçimde kendini gösterir, seyircisinden sakınırken onu bakmaya davet eder, “göstermeden gösterir” diyelim.

Venüs bir istiridye kabuğu üzerinde kıyıya çıkar. Kabuğun, denizden doğan hayatı simgelediği düşünülür ama daha cesur okumalarda kadın cinselliğinin de metaforu olduğu söylenegelir. Resimde sağda yer alan Hora (mevsim tanrıçası), uzattığı giysiyle doğadan gelen Venüs’ü toplumsallığa geçirir. Yani uygarlık, çıplaklığı bir örtüyle ehlileştirir. Tam bir kültür–doğa geçiş ayini yaşanır.

Geçen yüzyıl feministler bu tabloyu epeyce eleştirdiler. Onlara göre Venüs bir özne değil, yalnızca bir seyir nesnesiydi, erkek sanatçıların imal ettiği bir “mükemmel kadın” prototipiydi. John Berger, Görme Biçimleri’nde bu tür temsilleri “eril sahiplenmenin estetik formu” olarak tanımlar. Kadın, kendi bakışını kuramaz, sürekli başkasının gözünden kendine bakmak zorundadır.

Bugün “Tanrıçalar” istiridye kabuğundan değil, telefon ekranlarından doğuyor. Bir zamanlar güzelliğin ve ilahiliğin timsali olan Venüs, şimdi güzellik, arzu, utanç ve kimlik gibi veri paketlerinin yeniden kodlandığı bir içerik nesnesine dönüşmüş durumda. Artık kabuğun üzerinde yapayalnız bir figür Venüs; çevresi bakışlarla değil, kameralarla kuşatılmış. Onu "gören" yok. Herkes görüntüsünü alıyor, stokluyor, arşivliyor. Venüs artık bir “selfie objesi”; bakışın yerini algoritma aldı.

Eğer Venüs bir fani olarak bugün yaşasaydı -mecazen söylüyorum- kabuğuna çekilmek zorunda kalırdı. Telefonuna bakan, veri tüketen bir kullanıcı olurdu. Dijital linç kalabalığına karışmış, merak değil tıklanabilirlik peşinde koşan biriydi. Belki bir şeylere yine mahcubiyet duyardı ama o mahcubiyet artık bir savunmadan çok seyredilme korkusunun gerçekleşmiş hâli olurdu.

Venüs’ün çevresinde onu izleyen gözler, seven kalpler, yücelten bakışlar yok artık. Yerini telefon ekranları, içerik akışları ve dinsiz, soğuk, kör bir algoritma aldı. 

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails