![]() |
Ott, insanların kötü olduğuna inanıyor, her birimizin hasta veya sapkın olduğunu düşünüyor. Dünyanın çürümüşlüğünü resmetmekten keyif alıyor. Bir söyleşisinde “kâbuslar, içimizde taşıdığımız karanlık cehennem çukurlarına açılan kapılardır” demiş. Aşağıda Ott’un çeşitli röportajlarında dile getirdiği görüşlerden kısa alıntılar yer alıyor. Her biri onun karanlık anlatı evrenine açılan patikalar olabilir.
Sarmal: Hikâyelerim genellikle bir tür aşağıya doğru sarmal hareketle işler. Daha ilk kareden her şeyin kötüye gideceğini ve bu kısır döngüden kaçış olmadığını anlarsınız. Sonra da kaçınılmaz biçimde o derinliğe çekilirsiniz. Bu his, benim hoşuma gidiyor. Çünkü bu dünyada hiçbir şey gerçekten yolunda gitmiyor.
Masalcı: Aslında büyük bir ahlakçıyım. Mizahımın ardında daima bir uyarı parmağı sallanır ve şöyle der: “Bunu yapmamalısın! Kötü olursan başına korkunç şeyler gelir!” Bazen kendimi masal anlatıyormuş gibi hissediyorum ve bunu fark ettiğimde, bu role bürünmek bana komik geliyor. (…) Okuyucular hikâyelerimi bir mizah duygusu ve ironiyle okusunlar. Ciddiye almak isterlerse alsınlar, ama sonrasında da gülüp geçebilsinler isterim.
Kuklacının kaybedenleri: Bazen kendimi, hissiz kuklalarla oynayan bir kuklacı gibi hissediyorum. Kaybedenlerin psikolojik olarak daha ilginç olduğunu düşünüyorum. Onları birer yansıtma yüzeyi gibi kullanıyorum.
Kara: Muhtemelen olumlu düşünen bir karamsarım ya da olumsuz yönelimli bir iyimserim. Gerçek hayatta çok iyimserim ve her şeyin bir şekilde çözülebileceğine inanırım. Ama işlerimde karanlık yönlere özel bir eğilimim var. İnsanların görmek istemediği şeyleri göstermek istiyorum.
Güç: Birisi işlerime bakıp “ben böyle şeylere bakamam,” deyip kenara koyarsa hiç rahatsız olmam. Aksine, hoşuma gider. Bu, kimileri için rahatsız edici olabilen bir güce sahip olduğum anlamına gelir.
Aile: Babam kırk yaşında tekrar okula dönerek resim öğretmeni oldu, annem ise çocuklara resim dersi veriyordu. Yani evde sürekli bir şeyler çizilirdi ve yaptıklarımı takdir ederlerdi. Bazen resimlerime ve hikâyelerime bakarak endişelenmiş “oğlumuzun nesi var?” diye düşünmüş olabilirler.
Zombi : Bir zombi hikâyesi çizdiğimde, onun sadece klişe olmasını istemem. Gerçek hayatla bir bağlantısı olsun isterim. Benim zombilerim mesela fabrika işçisidir.
Kazıma tahtası ve keski: Kalem ve mürekkeple yaptığım çizimler giderek karardı, tamamen siyah yüzeyleri boyarken buldum kendimi. Bu noktada kazıma tahtası daha mantıklı ve ekonomik bir çözüm oldu. Artık Japon bıçağıyla siyah yüzeyi kazıyorum, alttan beyaz ortaya çıkıyor.
Ömür: Emekli olana kadar hayatımın geri kalanını bu kazıma işlemiyle geçirebilirim. Ama bazen çizimle ulaşabileceğim sınırların ucuna geldiğimi hissediyorum.
Mola: Birkaç yıl önce film okuluna gittim. Yeni bir şey öğrenmek çok besleyiciydi. Bu tür molalar her zaman faydalıdır. Kartonların üstünde dolaşan bir hamamböceğine dönüşmek istemiyorum…
Gelecek: Çizgi romanlar sürekli yeniden doğuyor ve asla tamamen kaybolmayacaklar. Medya gelişiyor ama çizgi romanlar başka bir mecrayla yer değiştirmek yerine onunla paralel ilerliyor. Çizgi roman hâlâ çağdaş bir anlatım biçimi.
![]() |


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder