Çarşamba, Ağustos 27, 2025

Kendim ettim kendim buldum

1996 yılında, hayatımda ilk kez yurt dışına çıktığımda, elimdeki üç beş kuruşla film-video kaset almak istedim. Param sadece Ford’un “Posta Arabası”na yetti. Kaseti çantama zulalarken birileri, “uçağa binerken rastgele arama yaparlar ve sana denk düşerse el koyarlar” dedi; sahiden korkmuştum. Hem para gidecek, hem film… O yıllarda bir filme ulaşmak gerçekten zordu. Daha öncesinde daha da imkânsızdı: Bergman’ın filmlerini seyretmeden onun sineması hakkında sayfalarca makale okumuş, ama bir tanesini bile görmemiştim. O yıllarda sinefil olmak yoklukla sınanmak demekti, trajikomiktik: sinema üzerine okuyor, o filmleri izleyemiyorduk.

Oğluma anlatıyorum bunları ama muhtemelen o yokluğu anlamlandıramıyor. Çünkü bambaşka bir çağdayız. Artık her şey elimizin altında. Çok film var, çok kitap, çok şarkı… “Çok”un hüküm sürdüğü bir çağdayız. Çok şeye maruz kalıyoruz, çok şeyden haberdar oluyoruz, her birine yetişmeye çalışıyoruz. Çok arkadaşımız var, çok insanla konuşuyoruz, çok kişiyle tartışıyor, çok insanla flört ediyoruz. Çok görünmek, çok konuşulmak istiyoruz. Ama çok canımızı sıkarsa, bir tıkla engelliyoruz.

Çağımızın derdi “azlık” değil, tam tersine “çokluk.” Bizi yoran, uyuşturan, bağışıklığımızı çökerten bir fazlalık bu. Tarihsel olarak her birimiz Marx’tan, Freud’dan, Steinbeck’ten daha fazla kitap okusak da bu çokluk derinleşmeyi sağlamıyor; yüzeyde kalıyoruz.

Neil Postman, “malumatla tıka basa doluyuz ama ne yapacağımızı bilemiyoruz” derken malumatla eylem arasındaki kopmayı vurguluyordu.  Sosyal medya ile birlikte uzun metin okuma becerimizin köreldiğini her birimiz gözlemlemiş olmalıyız. Çokluk, dikkati dağıtıyor, yoğunlaşmayı engelliyor. O kadar vaktimiz yok hiçbir şeye… Peh peh…Byung-Chul Han,  bu “çokluk”, üretkenlik ve görünürlük baskısı bir noktadan sonra bizi kendi kendimizi sömürmeye itiyor diyordu mesela. "Kendim ettim, kendim buldum" çalıyor fonda…

Asıl ihtiyacımız sadeleşmek; azaltmak, geri çekilmek, yavaşlamak. Bu kadar çok insan, bu kadar çok haber, imge, kavga, malumat bizi hasta ediyor. Fazlalığın bağışıklığı çökerttiği bir çağdayız. İyileşme, eksiltmekte gizli…

2 yorum:

Recep Altun dedi ki...

Merhabalar.
"Kendim ettim, kendim buldum" türküsü, cömertçe bir itiraftır. Hemşehrim rahmetli Neşet ustadan dinlediğim de oluşan ilk duygu böyleydi. Türküyü çok değişik perspektifler üzerinden değerlendirmeyi hiç düşünmemiştim.
Fazlalığın bağışıklığı çökerttiği bir çağdayız derken, iyileşmenin de eksiltmede gizli olduğuna değinmişsiniz. Üzerinde düşünmek gerekir.
Güzel bir paylaşımdı. Emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.

Aziz dedi ki...

Kalp attım Mösyüüü

Related Posts with Thumbnails