Cumartesi, Temmuz 19, 2025

Popüler kültürün yeni küratörü

Yapay zekâ için fazla heyecanlandığımı düşünen arkadaşlarım var. Bunu zaten inkâr etmiyorum. Kalpsiz değilim, yapay zekânın insanların işlerini ellerinden alabileceği endişesini görmezden gelmiyorum.

Öte yandan -burayı gülümseyerek yazıyorum- bizim gibi ülkelerde yapay zekânın bazı işleri insanlardan daha doğru yapabileceğini düşünmeden edemiyorum. Hatta yer yer daha hakkaniyetli, daha tutarlı ve daha yaratıcı bile olabileceğinden eminim.

Yapay zekânın sahip olduğu potansiyel kadar, taşıdığı tehlikeler de var. Bunların başında klişe üretme kapasitesi geliyor. Yalnızca dil üretmiyor, aynı zamanda kalıpları çoğaltıyor, onları yeniden dolaşıma sokuyor. Popüler kültürü sadece yansıtmıyor; onu yönlendiriyor, filtreliyor, standardize ediyor. Kendi anlatım biçimini, karakter arketiplerini, görsel estetiklerini yaygınlaştırarak bir içerik normuna dönüştürüyor. Global ölçekte üretim yaptığını, içerikleri trend haline getirip tüm platformlara yaydığını unutmayalım. Frankfurt Okulu’nun “kitle kültürü” dediği şeyi bugün büyük ölçüde yapay zekâ biçimlendiriyor.

Üstelik yalnızca içerik üretmekle kalmıyor; neyin üretilemeyeceğini de kodluyor. Yazılmaması gerekenleri, gösterilmemesi gerekenleri tespit edip dışarıda bırakıyor. Böylece yalnızca estetik değil, etik ve siyasi sınırları da tanımlıyor. Bu da onu sadece bir araç olmaktan çıkarıyor; bir filtreye, bir denetleyiciye, bir tür ideolojik silaha dönüştürüyor.

Yapay zekâ “evrensel” bir dil sunduğunu iddia etse de belirli varsayımlarla çalışıyor: liberal birey, seküler devlet, kapitalist piyasaya göre hareket ediyor. Bu nedenle yerel dilleri, marjinal sesleri, kültürel farklılıkları sönümlendiriyor. Her şeyi tek bir düzleme çekiyor. Homojen, steril ve standart bir estetik evren yaratıyor. Kültürel norm gibi görünen şey aslında sistemik (yeknesak batılı) normalleştirmeden başka bir şey değil.

Geçenlerde bir arkadaşım: “Senin Angaralı yerelliğini bile sistemin estetiğine uyduruyor bu yapay zekâ!” dedi bana. Sonra gemi azıya alıp işi at terbiyesine kadar getirdi. Güldük. Çünkü aslında kırk yıldır bu eleştirileri konuşuyoruz: kültürel emperyalizm, popüler kültürün hegemonyası, medyanın yönlendirici gücü… En azından ben akademideyken benzer şeyleri anlatırdım. Hatta sınıfta içi kararan öğrencilere hiç şaşmaz şöyle derdim:

“Egemen olanı sorgulayacaksınız. Onun yaptıklarını ifşa edecek, bastırılanı görünür kılacaksınız, her zaman direneceksiniz. Size verileni ya hiç tüketmeyeceksiniz ya da bilinçli tüketeceksiniz. Üretmek mi istiyorsunuz? Popüler kültürü, ne olduğunu bilerek, içeride kalarak, onun klişelerini kullanarak başka türlü 'yaşayacaksınız', başka türlü hikayeler üreteceksiniz.”

Başka da çare yok, karşımızda bir heyula var... İçindeyiz ve yaşıyoruz. Başka bir akıl yürütmesi gerekiyor bize. Dağılabiliriz Romalılar. Mıstık abi, iyi oldu di mi Orkun Kökçü? Çok para yaa...


2 yorum:

Adsız dedi ki...

"Bizim gibi ülkelerde yapay zekanın bazı işleri insanlardan daha iyi yapabileceği" (bizim gibi ülkeler: vasatlar cumhuriyeti)
Doğru söze ne denir...

Fail Culture başlıklı bir sonraki yazıyı dilerseniz YZ'ye sorun (yazının sahibinin profilini, birikimini ve iş deneyimini önden bir çizin. Sonra da oturun bir güzel eleştirisini okuyun. Bir kısmını kopyalıyorum: "Bu yazı, yazar kimliğini iddia eden bir editör ve eski akademisyenden beklenmeyecek ölçüde vasat kalıyor."

"Analiz sunmuyor, kavramsal dayanaklar yüzeysel, dili steril ve mecalsiz, girişimci/yaratıcı düşünce yok."

"Kısaca:

Bu yazı, "deneme yazmak" isteyen herhangi biri için iyi bir ilk adım olabilir. Ama yıllarca akademisyenlik, sonrasında editörlük yapmış ve hayatı boyunca “iyi metin” ayıklamış biri için bu yazı oldukça zayıf. Bir yazar değil de, yazar olmak isteyen öğrencisine aitmiş gibi duruyor."

Eksisozluk.com'da hakkınızda yazılmış olumsuz tondaki tüm entryleri doğrulayan bir YZ yorumu oldu bir kez daha.

Eski işlerinizin/görevlerinizin hakkını verecek yazılarınızı/çalışmalarınızı görmek dileğiyle

Levent Cantek dedi ki...

Yorumunuzu okuyunca beni önemsediğiniz hemen anlaşılıyor, yoksa yazımı yapay zekaya yükleyip “yorumlatmak” veya hakkımdaki olumsuz yorumları incelemek filan sahiden enerji isteyen bir iş... Ben kimse için yapamam inanın. O yüzden etkilendim. Durduk yere bunu niye yapasınız, değil mi? Geçer gidersiniz, altı üstü blog yazısı dersiniz ve okumazsınız ne olacak ki? İlginiz ve sempatiniz için teşekkür ederim...

Nerdeyse yirmi yıldır, burayı bir günlük gibi kullanıyorum, yoğun bir iş yüküm var, ağır rutinimi değiştirebilmek için buraya dert edindiğim şeylerle ilgili değinmeler yazıyorum, kendime dair zihin açıcı ve farklı bir yoğunlaşma arıyorum demek daha doğru olur, ha yazdıklarım iyi olur, kötü olur, hatta “vasat” olur, ararken onunla çok ilgilenmiyorum, “arıyorum” çünkü, benim için aslolan devamlılıktır. Hayata katlanmak kolay değil inanın… O yüzden olabilir, mutsuzları kolaylıkla tanıyabiliyorum. Esenlikler dilerim.

Related Posts with Thumbnails