Yıl
1977. Tarkan’ın yeni macerası
olan Milano’ya Giden Yol’un Hürriyet’te tefrika edileceği ilan ediliyor. Bizim evde o ara Milliyet alınıyordu,
haliyle okuyamayacağım. Meraktan
kavruluyorum. Yayının başladığı ilk gün harçlığımla gidip gazeteyi aldım. İlk cümlesi hâlâ
kulağımda: “MS 452 yılında…”
Aynı cümleyle yıllar
boyunca onlarca hikâye
yazdım.
Ertesi
yıl babam Hürriyet almaya başladı.
Nihayet, serüveni düzenli okuyacağım derken… Her şey bir anda altüst oluverdi.
Serinin yaratıcısı Sezgin Burak intihar etti. Aklımda kaldığı kadarıyla, bir misafirlik sırasında,
pencereye çıkıp tüm
ikna çabalarına rağmen
kendini aşağı atıyor.
Dokuz yaşındayım.
Ne böyle bir ölümü
kavrayabiliyorum ne de
Tarkan’ın akıbetini… Hikâye yarım kalıyor.
Dört yıl sonra garip bir şey oluyor. Bulvar gazetesi Tarkan’ın yarım kalan hikâyesini tekrar yayımlamaya başlıyor. Acaba biri mi tamamlayacak derken ilk gün bir Tarkan posteri veriyorlar. Gidip alıyorum ama yine
takip edemiyorum. Bulvar, bizim evde satın alınması
mümkün olmayan kıytırık gazetelerden.
Sonra
öğreniyorum ki serüveni Özcan Eralp tamamlamış — ya da tamamlamaya çalışmış. İlk kitabımı
yazarken, henüz 21
yaşındayım, İstanbul’da
Özcan Abi’yle
röportaj yapıyorum.
Tarkan’ı da, “Milano’ya Giden Yol”u da konuşuyoruz. Aklımda çünkü.
Ertesi yıl Milli Kütüphane’de
arşivde çalışırken gidip gazeteyi
buluyorum… ne ki saçma bir şeyler oluyor yine okuyamıyorum. Niye
ki diyenler çıkabilir? O yıllarda cep telefonu filan yok, fotoğraf
pahalı, fotokopi ayrı
masraf. Oturup okuyarak notlar alırdım. Bugün tek bir işe yaramayan
notlarla dolu defterlerim var...
Yakın
zaman önce, Sezgin Burak’ın
çocukları Tarkan’ı
haftalık dergi olarak yayımlamaya
başladı. E güzel, bu
kez okuyabilirim artık derken o dergi de satmadı ve serüven yine yarım kaldı. Zagor ile Çiko, oturup ağlasalar yeridir.
Geçtiğimiz aylarda bir koleksiyoncu, Özcan Eralp’in Bulvar’da
çizdiği serüvenleri kendi imkanlarıyla çoğaltmış-basmış, satıyor, “Alır mısınız?” dedi. Elbette! dedim. Sonunda
okuyabilecektim. Kitaplar geldi…
bir baktım içlerinde
“Milano’ya Giden Yol” yok!
1978’de
okuyamamışım. 1983’te
tamamlanmış, yine
okuyamamışım. Tam 42
yıl. Koleksiyoncuya
yazdım. Bir başkası gazeteden fotoğraflamış, bir sonraki basıma eklenecekmiş. “Ben yine
satın alırım” dedim. “Ama pdf’ini şimdi verin, okuyayım.”
Senaryo işlerim bitince oturup okudum ama okudum dediğime
bakmayın, çocukken büyülendiğim şeylerle yeniden karşılaşırken ciddi biçimde
korku duyuyorum. "Tereddütler ve ihtilaçlar içinde" kıvranarak okudum. Hem hikâye
çok dağınıkmış, hem de Özcan Eralp dahi hikâyeyi bitirmemiş, yine yarım
bırakmış...Hikâye, şehirde geçerken, almış Tarkan'ı şehir dışına çıkarmış,
yaralamış, bir mağaraya götürmüş, orada geçmiş hikayeleri biri kere daha
çizmiş, sonra dışarı çıkarmış, kendi hikayelerini anlatmaya başlamış. Ne Milano
kalmış ne benim merakım...
Off of Mıstık Abi…“Gök
düşsün, hayaller
yerinde dursun”
derdin sen, değil mi?
Yoksa demez miydin?
[Not:
Sezgin Burak’ın “de-da” eklerini
ayıramadığını ve koca Hürriyet gazetesinde kimsenin bunu
düzeltmediğini onca
yıl sonra fark etmek de tuhaf bir his. Sonra neden çizgi romanlar küçümsenirdi diyoruz.]
2 yorum:
Hocam selamlar, bahsettiğiniz kitapları nereden alabiliriz. Bilgi rica edebilir miyim?
Korsan basıldığı için el atından alınıp satılıyor, benim anladığım bu, internet üzerinden satış yapan sahaflara sorun diyeceğim, meselenin bu kısmını hiç anlamıyorum, dahil de olmayayım, affedin beni
Yorum Gönder