Pazar, Temmuz 27, 2025

Çadır'daki Seyirci

Hiç çadır tiyatrosu görmedim. Ha evet, belki gidenlerden daha fazla fotoğrafını görmüş olabilirim ama reel olarak deneyimlemedim. “Gitmesen ne olur?” diyebilirsiniz, bir ukde gibi anlattım, evet, ukde sayılabilir, çünkü bir hikâyesi var.

Çocuk sayılacak yaşlardayken Hemingway’in o meşhur “yaşamayan yazamaz” sözünden çok etkilenmiştim. Yazabilmek için bir yazarın kendi rutininden ve çevresinden çıkması gerekiyordu, “serüven” yaşamalıydı filan…. Beyfendinin pek çok açıdan fazla erkek ve “hödük” olduğunu o yaşlarda bilmiyordum tabii…

Ne ki, o sözden o kadar etkilendim ki, ergenlikle beraber garip ortamlara, tekinsiz yerlere bile isteye girer oldum. Görürsem ve yaşarsam, daha iyi yazabilecektim filan. İnsan yaş aldıkça bunun da bir poz olduğunu, bir ön şart olmadığını, ısmarlanarak “yaşanamayacağını” anlıyor.

Çadır tiyatrosunu görenlerden birkaçı bana Ankara’da yaz aylarında Gençlik Parkı nasılsa, işte çadır tiyatrosu da onun mikro bir örneğiydi diye anlatmıştı. İmprovize, grotesk, küfürlü, patlamış hoparlörlü, sokak ruhlu, “erkek işi” yerlerden biri diye hayal etmiştim.

Çadır tiyatrosu denilen şey, geleneksel halk eğlencesiyle modern sahne formunu birleştiren bir gezici tiyatro biçimi aslında. Anlaşıldığı kadarıyla İstanbul’da semt semt, Anadolu’da şehir şehir dolaşılıyor, gösteriler pazar yerlerinde ya da boş arazilere kurulan büyük çadırlarda oynanıyor. Seyirciyle doğrudan ilişki kuran, doğaçlamaya dayalı bir anlayış benimseniyor. Orta oyunu gibi geleneksel komikleri, Yeşilçam taklidini ve arabeski, yarı çıplak dansözleri içeriyor.

Sevda Şener Hoca, bu tür tiyatroların “taşrada tiyatroyu hiç bilmeyenlere oyun tanıtmak” gibi bir işlevi olduğunu anlatmıştı. İyimserdi. Estetik değil, iletişim temelli olduklarını söylerdi. Duygulara ve dürtülere oynayarak zaafiyetlerini kapatıyorlardı.

İlk okullu tiyatrocularımızdan olan Otello Kamil, kendisiyle özdeşleşen ünlü Şekspir oyununu -Otello’yu- Kavuklu gibi, seyirciye göre her defasında değiştirerek oynamasıyla ünlüydü örneğin. Ömrünü Anadolu turnelerinde geçiren bir çadır tiyatrocusuydu. Otello’yu nasıl seyrettireceğini bilerek oynuyordu.

Gösterilerde seyirciler, gündelik hayatlarında hiç rastlamayacakları güzel oyuncu kadınlarla, artiz erkeklerle, moda olan içli şarkılarla karşılaşabiliyorlardı. Çünkü benim için Gençlik Parkı yaz aylarında böyle bir yerdi. Hele büyüdüğüm yıllarda, Ankaralı okur yazarlar oradan uzaklaşmışlardı. Yoksulların, eğitimsizlerin ve alt sınıfların karşılaştığı ve o karşılaşmaları heyecanla hatırladığı bir “panayır alanıydı.”

İnsan manzaraları bakımından dehşetli güzeldi. Tahmin edebileceğiniz gibi ben gösteriden çok, gelen seyircileri izlemeyi seviyordum. Çadır tiyatrosundan çok seyircileri izlemek isterdim.

Panayırların en ilginç yönlerinden biri kadınlar matinesiydi

1 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

Ben de hiç çadır tiyatrosu görmedim. Ama okuduklarımdan, çok izler kalmış belleğimde. Sevda Şener Hoca ne güzel özetlemiş.
Aslında hepimiz kocaman bir çadırda sessiz sedasız bekleyen kişileriz sanırım. Oyuncu mu, izleyici miyiz. kim bilebilir...
Derin hakikatleri sindire sindire okudum, düşündüm. Yüreğinize sağlık.

Related Posts with Thumbnails