Pazar, Temmuz 20, 2025

Başarısızlığın Piyasa Değeri: “Fail Culture”

Hepimiz farkındayız, sosyal medya, mutluluk, başarı ve güzellik “manzaralarıyla” dolu. Herkesin bu kadar başarılı ve güzel olduğu bir dünyayla rekabet etmek kolay değil. İnsanlar artık sadece fotoğraf çektirebilmek için bile zayıflıyor, spor yapıyor ya da seyahat ediyor. “Bakın ne kadar başarılıyım, mutluyum ve çekiciyim” diyebilmek sahiden külfetli ve yorucu hale geldi.

Bu içeriklerin vahim ya da tekinsiz tarafı, “sıradanlık” ya da “başarısızlık” gibi temel insani deneyimleri görünmez kılmasında yatıyor. Oysa hepimiz bunun bir tür kurgu olduğunu biliyoruz ama yine de etkilenmeden duramıyoruz.

Peki “başarısız” olmak bizi bu kadar korkuturken, “başarısızlara” ve “başarısızlığa” nasıl bakıyoruz? Onları görmezden mi geliyoruz, yoksa kendimize mi malzeme ediyoruz?

Geçtiğimiz günlerde bir yönetmen arkadaşım, bir proje için YouTube yöneticileriyle görüşmüş. Sohbet sırasında sıkça “başarısızlık” hikâyelerinden söz edildiğini anlattı. Yalnızca YouTube değil; hemen tüm büyük dijital mecralarda başarısızlık hikâyelerinin ciddi ilgi gördüğü anlaşılıyor.

İnsanlar başarısızlık ve çuvallama hikâyelerini neden bu kadar çok izlemek istiyor.

Tahmin edileceği gibi, bu hikâyeler insanlara daha sahici geliyor. Popüler kültürün bilinen kuralıdır: İnsanı insana yaklaştıran, bağ kurduran hikâyeler çoğu zaman “gösterişsiz” olanlardır.

Bunu bir tür “gerçeklik açlığı” olarak nitelemek mümkün. Başarı imgelerine artık inanmıyor, onları boş ve yapay buluyoruz. Fiyasko ise bize daha samimi, daha dürüst geliyor. Kendimizi daha iyi hissettiriyor. Çünkü aslında başarı hikâyelerinden sıkılmış durumdayız. Filtrelenmemiş, cilasız anlatılara meylediyoruz. Zira her birimiz istisnasız çuvallıyoruz ama bu anları videoya çekip paylaşmıyoruz. Galiba başkalarını çuvallarken görmek içimizi rahatlatıyor. “Sadece ben değilmişim” duygusunu yaşıyoruz; hatta kimi zaman empati bile kuruyoruz.

Psikolog değilim ama belki de bir başkasının utancı ya da saçmalaması, kendi kırılganlıklarımıza merhem oluyor. Ve bu, bir süreliğine bile olsa, bize iyi geliyor.

Şunu sormasak olmaz tabii. Peki, biz gerçekten başarısızlığa alan açıyor muyuz, yoksa onu da bir gösteri malzemesi haline mi getiriyoruz?

İngilizce’de buna artık bir ad veriliyor: fail culture. Başarısızlık, çuvallama, rezil olma anlarının estetikleştirilip eğlenceye dönüştürüldüğü bir dijital kültür biçimi bu. Yüksek meblağlar kazanıldığı için “Cringe economy” (utanma ekonomisi) adlandırması da yapılıyor. Para devreye girince doğal olarak iş zıvanadan çıkıyor. Yukarıda insanlar yapaylıktan ve filtrelerden bıktı demiştim, “gerçek” diye sunulan yeni içerikler de para getirdikçe kurgulanmış, seçilmiş, pazarlanmış ürünlere dönüşüyorlar.

Burada da akademide yakın zamanlarda çok kullanılan bir kavram çıkıyor karşımıza. Gerçek görünmeye çalıştıkça yapaylaşmak anlamındaki authenticity paradox.

İlk fırsatta devam edeceğim. 

3 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Güzel başladı, lütfen devam..
İnsanlar kendilerinden daha kötü durumdaki birini gördüklerinde, onun üzerine basarak kendilerini yüceltir ve mutlu olurlar'dan biraz daha fazlası var gibi gelmiştir bana da hep....

Adsız dedi ki...

Hocam merhaba, elinizde Mikrop dergileri var mı acaba? Bir çalışma için arıyoruz. Çok teşekkürler.

Levent Cantek dedi ki...

Dergi elimde mevcut, Ankara'da yaşıyorsanız, gelip inceleyebilirsiniz. Pdf vs biçimde paylaşılabilir bir kopya çeşitli çizgili işlere yoğunlaşmış mecralarda bulunabiliyor olabilir, bir bakının isterseniz. Diğer bir konu ise, aşağıda iletişim için mail bölümü var, bana oradan yazabilirsiniz. İyi çalışmalar

Related Posts with Thumbnails