Yeşilçam BluTV’nin
ilk dönem dizisi, sizin yollarınız nasıl kesişti BluTV’yle? Yeşilçam’ın
senaryosu nasıl bir süreçten sonra yazıldı?
Levent Cantek- Daha önce Bozkır’da çalışmıştım BluTv ile. Sağolsunlar hep ilgi gösterdiler, benimle yeni bir çalışma yapmak istiyorlardı, sözleşme önerdiler. Sonrasında bir toplantıda çeşitli fikirlerimi söyledim. Önerilerimden biri de altmışlı yıllardan bir yapımcının hikayesi idi. Hoşlarına gitti, ortada hikaye yoktu, sadece bu kadar yani. Biraz konuştuk ama bana güvendiler demek daha doğru. Sonra Volkan ile konuştum, oturup yazdık. O toplantıdan bir kırk gün sonra ilk bölümü okudular. Beğendiler, devam ettik. İlk sezon yazımı bittiğinde de ikinci sezonu yazmamızı istediler … Yani çekimler başlamadan iki sezonu da yazmıştık, kanal kararlıydı, işe inanmışlardı.
Dizinin geçtiği
dönemde nasıl bir Türkiye’deydik? Satır başlarıyla kısaca çizmek mümkün mü? Hem
politik olarak, hem sosyolojik olarak. (Mesela Rumların Yunanistan’a
gönderilmesi... Dizide Reha’nın değindiği gibi ‘Sahnede Hollywood, masada
Yeşilçam’ yani MonaLiza türü kulüpler… İzleyici seks istiyor’ lafına gülen
yerli sinemacıların yanı sıra ABD’den fantezileriyle dönen siyasetçiler….)
Volkan Sümbül- 60'larda dünyada esen bir rüzgar var, onun etkileri bize de ulaşıyor bir nebze. Toplumda görece bir ferahlık var ama Türkiye bir darbeden çıkmış bir diğerine doğru gidiyor. Kıbrıs sorunuyla başa çıkamayıp ellerinde bir bavulla Yunanistan'a yollanan Rumlar... Bu zaman, köyden kente göçün arttığı, gecekondulaşmanın yaşandığı yıllar. Bütün bunlar hem Yeşilçam'ı, hem de o dönemde anlatılan hikayeleri etkiliyor elbette. Geçmişin fotoğraflarına baktığımızda aa ne güzel diyoruz ama biraz derinine inince, Türkiye'nin her döneminde bir kriz, bir ıstırap bulunuyor. Türkiye en hafif tabiriyle vatandaşını her zaman gündemiyle oyalamayı başarmış.
O dönem için
‘Yeşilçam’ın altın çağı’ deniyor. Yeşilçam’ın altın çağından da bahsedebilir
miyiz biraz? Dizide her yönünü görecek miyiz?
Şimdinin yapım şirketleri, o dönemin anlı şanlı prodüktörlerinin yerini mi aldı?
LC- Şimdiki yapımcılar televizyona çalışarak büyüdüler ama elbette bir devamlılık iddia edilebilir.
Reha, Semih ve
Vehbi; birbirleriyle alakaları yok ama üçü de aynı sektörün önemli isimleri.
Karakterlerinin arasındaki temel farkları nasıl ifade edebiliriz?
VS- Sinemaya bakış açıları üzerinden konuşursak, Vehbi sinemada cok para kazanma ihtimalini görüp bu işlere dahil olmuş, küçük bir Anadolu kaplanı. Reha bir işadamı. Olaylara, işine rasyonel bir şekilde yaklaşıyor. Kararlarını, özel hayatıyla ilgili olanları bile, kar-zarar hesabı yaparak alıyor.Semih ise bir sinema aşığı. Sinemaya olan bağlılığı diğerleri gibi parayla ilişkili değil, gönülden bir bağ. Sinema olmasa ben ne yapardım, hiçbir şey yapamazdım diyor.
Çok
ayrıntılı bir arşiv taraması yaptığınız anlaşılıyor. Hangi kaynaklardan
yararlandınız?
VS- Lütfi
Akad'ın 'Işıkla Karanlık Arasında' kitabını önceden de okumuştum ama dizi için
tekrar göz gezdirmek istedim. Yine elimden bırakamayıp, baştan sona tekrar
okudum. Sadece bir yönetmen değil... Bilgisi, merakı, yazarlığı, Türkçe'ye
hakimiyeti... 'Tam' bir sanatçı. Bütün bunların yanında okurken şu da anlaşılıyor,
kendisi çok mütevazı ve çok iyi bir insan. Yani bu araştırmalar sırasında beni
en çok 'tekrar' etkileyen şey Lütfi Bey'in kendisi oldu.
Yeşilçam
filmleri denince nostalji, tatlı duygular, gülümsemenin yanına ilişen, olmazsa
olmaz bir de alaycılık vardır maalesef. Bu yaklaşımımızı hiç değilse yeniden
gözden geçirmemize katkısı olur mu dizinin?
Referans olarak
aldığınız yapımlar var mı?
VS- Yok esasen.
İlk iki bölümden
çıkardığım kadarıyla Yeşilçam, sadece aynı adlı sinema sektörünün değil insanı
avucunun içine alan ve bir daha bırakmayan bir sinema sevdasının da hikayesi.
Sizin sinema sevdanızda Yeşilçam’ın nasıl bir rolü var?
VS- Anlattığım hikayelerde, dizilerde, filmlerde bir iyimserlik olduğunu, bunun da çocukken izlediğim Yeşilçam filmlerinden miras kaldığını düşünüyorum bazen. İlk filmim İlk Aşk'ta, Çağan Irmak'la çalıştığımız Nadide Hayat'ta bu izleri görmek mümkün. İlk bölümde Semih'in Tülin'e sinemanın büyüsünü anlattığı kısım muhtemelen birçok senarist ve yönetmen için sinema sevdasının başlangıç noktasıdır. Karanlıkta oturup bir filmin büyüsüne kapılmak ve yıllar sonra seyircilerin karanlıkta oturup senin filmini izlemesi...
LC- Yeşilçam, Hollywood taklidi ve rekabetiyle bir tarzı temsil ediyor. Popüler kültürümüzü de domine ediyor. Çocukken kanarak seyrediyorsunuz, büyüdükçe farklı sinemalarla karşılaştıkça eleştirmeye başlıyorsunuz, hayat böyle, başka başka ilgilere kapılıyorsunuz. Bu ülkede hikaye anlatacaksanız Yeşilçam’ı hesap etmek zorundasınız. Yok saymak da buna dahil. Etkilenmemek mümkün değil demek istiyorum.
[Soruları Oksijen gazetesi için Elçin Yahşi sordu, Volkan ile birlikte cevapladık. 23.4.2021]
3 yorum:
Mr. Cantek - we are enjoying the production IMMENSELY!
Are you in a place now to do an interview with North America TEN (www.northamericaten.com)? When I had reached out earlier you were not at liberty to talk about Yesilcam. We can do the interview in Turkish (can be in written form) and have that translated by our translators. Please let us know if you can help write a piece that is designed to educate the international audience about Yesilcam and the deep hieritage of the industry for locals.
Sincerely, - mh., editor, North America TEN
If you send your questions to me, I will try to answer
Mr. Cantek - I have emailed you from the address I shared. Please let me know you have received it. Sincerely, - Maheen
Yorum Gönder