Logicomix, matematik ve felsefe hakkında bir grafik
roman. Tamam, çizgi roman ve matematik hısım akraba olmadıklarından kulağa hoş
gelmeyebilir ama sempatik bir kitap bu. Rahat bir dile, sevimli çizgilere, didaktik
olmayan bir tavra sahip. İki yazar ve iki çizerden oluşan bir ekibin ürünü. Hikayenin
kahramanları olarak onları da izliyoruz, içerikle ilgili tartışıyor ve bazen
anlaşamıyorlar. Herşeyden önce zor bir işe kalkışmışlar. 19.yüzyıl sonundan
2.Dünya Savaşının başlangıcına kadar geçen yıllarda yaşanan mantık ve matematik
temelli tartışmaları resmetmişler.
Logicomix, yakın dönemin popüler grafik romanlarından
biriydi. İlk önce Yunanca’da yayınlandı sonra yaygın dillere çevrilmeye
başladı. Yayınlandığı her ülkede haklı bir ilgi gördü. Bertrand Russell
hikâyenin kahramanı. Öylesine seçilmiş bir isim değil, kuşkusuz. Bir
matematikçi, bir mantıkçı, felsefeyi bilen bir entelektüel, renkli bir kişilik
ve polemikçi biri aranıyorsa Russell anlatılmalıydı. Russell, geçen yüzyılın
entelektüel yıldızlarından biriydi. Çalışmaları, iddiacı kişiliği, yaşam biçimi
ve hatipliğiyle basının rağbet ettiği isimlerdendi. Asilzadeliği bir noktadan
sonra hatırlanmaz olmuştu. Olaylar ve deveranlar karşısında ne söyleyeceği, ne
tepki vereceği merak ediliyordu. Doğrusu, Russell’in hayatı kitapta iyi
toparlanmış, nasıl yaptıklarını da gizlemiyorlar. Örneğin tarihçi
olmadıklarından söz etmiş, kendilerinden geçmişe dair sadakat beklenmemesini
dilemişler. Biz bir hikaye anlatıyoruz demişler.
Yaşadığımız dünyada pedagojik hassasiyetlerle hikâye
anlatmanın belirli reçeteleri var. İddiasız görünerek ebeveyn ve öğreten adam
olma karikatüründen uzak duruyorsunuz. Yanılabileceğinizi vurgulayarak
duygudaşlık kuruyorsunuz vs. Logicomix bu bakımdan başarılı bir “öğretici”.
Ağır bir metni güzel özetliyorlar. Tutarlı ve kendi içinde bütünlüğü olan
yorumlar yapmışlar. Neyi dışarda tuttuklarını neden onu anlatmayarak es
geçtiklerini bize aktarmışlar. Hikâyenin birkaç meselesi olduğu söylenebilir. Matematikçilerin
delilikle dâhilik arasında gidip geldiklerini, kusursuzluk takıntılarının çevrelerinde
herkesi bezdirip mutsuz ettiğini özellikle vurgulamışlar. Russell’in intiharın
kıyısında yaşayan biri olarak tipleştirmişler, varsayımları için kuşkusuz
anlamlı ama onun hedonist yönünü de biliyoruz. Kitap bittiğinde handiyse tüm
matematikçilerin şizofren olarak nitelendiğini farkediyorsunuz. Bunu mutlaka işaretlemek
istemişler. İkinci ana meseleleri, sanıyorum gerçeği bulmanın mümkün olmaması. Bütün
bir kitap gerçeğin aranıp bulunamayışını anlatıyor. Russell, felsefecilerin
matematik, matematikçilerin felsefe dediği bir şeyle uğraştığını söylerdi.
Biliyorsunuz, bilim hep bir sentez iddiasındadır: yeni bir şey söylediğini
savunurken eşikler ve doğru-yanlış düalizmi üretir. Russell gerçeği bulmak için
kesin bilgi elde edebileceği bir yöntem arıyor. Kendinden evvelkileri
küçümsüyor, kendini yalnız hissediyor, başka ülkelere, başka fikirlere doğru seyahat
ediyor vs. Yazdığı bilimsel çalışmaları kimselerin anlamadığının farkında.
Logicomix bu noktada edebiyata ve sanata başvurarak Russell’in bilimsel itirazlarını
değil hararetli hissiyatını anlatmayı seçmiş. Mantıksızlıkla savaşmayı seçen
Russell, Ibsen’den alıntı yaparak “sırtımızda gereksiz yükler taşıyoruz.
Bunlardan kurtulmamız gerek” diyebiliyor ya da Turgenyev’den “ilkeler yoktur,
reddetmeyi seviyorum. Ben buyum” cümlesini sahipleniyor. Daimi bir ergen öfkesi
ve enerjisi bu... Russell’in arayışını pekiştiren isimse önce öğrencisi sonra
rakibi olan Wittgenstein. Aristoteles’ten Russell’a kadar mantıkçıların tek
yaptığı farklı sözcüklerle aynı şeyi söylemek: totoloji yapmak diyen
Wittgenstein, Russell’i derinden etkiliyor. Kitap, etkilenme faslında ilginç
bir döküm çıkarıyor. Matematikçiler, paradigma değişimlerinde kuramlarının
yetersiz kaldığını mağlubiyet tonunda hissediyorlar. Yeni ve kendilerini aşan
çalışmalarla karşılaşınca neredeyse yıkılıyor ve inzivaya çekiliyorlar. Öte
yandan -kitabın yazarlarıyla aynı fikirde değilim: bu arayışlar dönüp dolaşıp
dar bir klişeye sıkıştırılıyor: hayat kitaplarda yazıldığı gibi değildir ve
bilimin tüm gerçekleri dünyanın anlamını kavramaya yetmeyecektir! Bu doğru
değildir demiyorum ama el hak hatırda tutmalıyız, bu varsayım
anti-entelektüelist bir kibir de taşıyor. Russell, bilindiği gibi, teoriden
uzaklaşıp pratiğe yoğunlaşır. Bir okul açar, farklı bir eğitim modeli uygulamaya
çalışır ama deneyimsizlikten ya da elegantlığından olabilir, başarılı olamaz.
Tutkularının peşinden giden bir tragedya kahramanı sayabilir miyiz onu? Böyle
anlatılınca daha anlaşılır bir Russell çıkıyor karşımıza: Yenilmiş bir kuramcı…
Logicomix, öyle bir noktada nihayetleniyor ki gerçeğin kapsamı sonsuz olduğuna
göre her zaman yanıtlanamayacak sorular olacaktır aksiyomu kitabın ana fikrine
dönüşüyor. Yanıtlanmamış sorular değil yanıtlanamayacak sorular vardır demek
gerçeği bulmak için kesin bilgileri elde edebileceğimiz bir yöntem olmadığı
anlamına da geliyor. Matematiğin felsefeye yenilgisi de denebilir buna.
Logicomix, sevimli ve makbul bir çizgiyle takdim edilmiş.
Piyasa her zaman bir tarzı belirler ve yaygınlaştırır, albümleri birbirine
benzer çizgiler doldurur. Logicomix’in yaygınlaşmasında hikâyesinin ilginçliği
kadar çizgi üslubunun aşinalığı etkili olmuş. Yumuşak renk seçimleri, bütünüyle
sevimli tipleştirmeler vs. Kurgu başarılı, öğretme-açıklama güdüsü ister
istemez belirleyici olmasına karşın enformasyon yığını yaratmamışlar, hikâye
güzel akıyor. Üreticiler arasındaki nezaketli fikir ayrılığı işlevsel olmuş…
Tek ısınamadığım bölüm, bence hiç olmasa eksikliğini hissetmeyeceğimiz, başka
bir arkaplan gerektiren tiyatro göndermesi. Öyle ki bunun finali aksattığını
düşünüyorum. Russell ile ilgili, tutku içeren bir gençlik hikâyesi sanki daha
anlamlı olurmuş. Logicomix, eğitim kurumlarının ilgisini çekmeli, nitelikli bir
kitap çünkü.
Radikal Kitap, 12.10.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder