Hüseyin Rahmi evinden, adadan çıkıp İstanbul’a indiğinde,
yeni kitabını teslim etmek için yayıncısına gittiğinde, pencere önünde
saatlerce oturup kıpırtısız bakarmış dışarıya… Geçip gidenlere, insan
görmediğinden, ciğere bakan kedi gibi… Haldun Taner, bazen Hüseyin Rahmi’yi
andırır, canlı hayat dolu, vapur kalabalığı. Biraz Refik Halid’le zekâ
gösterisi, kültür adamlığı, biraz Sait Faik’le mahalle kahvesi, biraz Orhan
Veli’yle coşku ve genç heyecanı. Aziz Nesin yoktur mesela, yaşıt ve
birbirlerine alternatiflerdir, ondan mı? Omurgasında ironi vardır Taner’in,
okuryazar ironisi, sakin ve yavaş, Galatasaraylı, Avrupalı, İstanbul efendisi.
Mizah dergisi hikâyesi değildir yazdıkları. Daha derin ve uzun soluklu.
Teotaracı. Aklında hep bir sahne tasarımı. Hoca, ehlivukuf ve çokdilli… Haldun
Taner, açık pencere önünde oturan modern… Yollara düşmüş, balkonlara serilmiş
hayatların seyircisi. Uyuyan zamanın sihirbazı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder