Cuma, Ağustos 25, 2023

Çizgilere Derkanar 31

Firuzan'a o yıllardaki eşi olan Türhan Selçuk eliyle gönderilmiş bir davet mektubunun zarfı. O yıllarda Selçuk, yüksek ücretle çalıştığı Milliyet'ten Uzan ailesinin Yeni İstanbul gazetesine transfer olmuş, maaşlar ödenemeyince ayrılarak Cumhuriyet'e girmişti. Firuzan ise tam o yıl ilk kitabı Parasız Yatılı ile Sait Faik ödülünü alıyor, onun ilgisiyle olmalı bir konuşmaya çağırılmış, adresi bilinmediği için olmalı davet eşine gönderilmiş. 

O yıl Firuzan kırk, Turhan Selçuk elli yaşında... Çalışmalarında soyadını kullanmayan Firuzan'ı soyadıyla görmek nedense bana ilginç geldi. 

Talât Güreli'nin Hızırbey çalışması, bir çocuk dergisinde popülerlik kazanmış nadir çizgi romanlarımızdan, üstelik tarihi çizgi roman geleneğimizin son örneklerinden. Yayımlandığı döneme, yayın mecrasına veya Güreli'nin pragmatizmine bağlı olabilir, benzerlerine ve öncüllerine göre hamaseti ve din vurgusu daha yüksektir ki rahmetlinin anlattıklarıyla uyumlu bir sofuluğu ve öyle bir hayat tarzı ve "yakınlığı" yoktu. Dergidekiler de bilirdi bunu. İhtiyaçlar uyuştu ki, dergi yönetimiyle uzlaştılar. 

Hızırbey'in asıl ilginç yanı abartısıydı, akıllara ziyan bir üsluptan söz ediyorum, kimileri buna pulp estetiği de diyebilir. Yukarıdaki kareyi aldığım serüvenin sadece üçte birinde, Hızırbey dört defa omzundan okla yaralanıyor, ölmüyor, düşmüyor, yorulmuyor, mutlaka yola devam ediyor. Yaralanma, zaman kaybı demek çünkü, kahramanın tahkiyeden kopması, yatak döşek yatması anlamına geldiği için Güreli o kayıptan hoşlanmıyor ama yaralanmayı da sanıyorum "gerçekçilik" gereği kullanmak istiyor. Ölmeyen ve ağır yaralarına rağmen savaşına devam eden kahraman meselesinde Hızırbey biricik değil elbette... Döküm yapmaya kalksak hemen hepsi komik duruma düşerler, sırf bu yüzden mizahi çizgi romanlar tarihi çizgi romanları yıllarca gırgıra aldılar. 

Yukarıdaki kareyi özellikle seçtim, çünkü bu Güreli'ye özgü bir farklılık. Hızırbey, biriyle at üstünde cenk ediyor, birdenbire ve artık nasıl oluyorsa tahminen üç ile dört metre atını yukarı sıçratarak (mesafe filan almadan-helikopter gibi)  rakibinin üzerinden atlıyor. Talât abi sohbet ediyor olsak, bunu gülerek, abartısını deşifre ederek anlatırdı. Evet bunun içinde çocukça bir masumiyet, tatlı bir palavra, narsistik bir çıkış, epik bir anlatım var filan diyebiliriz. Bence insan bunu inanmasa çizemez, çocuklar bunu severler filan diyerek açıklanamaz, Talât abi hiç bir meslektaşının yapmadığını yapmak, atıyla birlikte hepsinin  üzerlerinden geçmek ve onları şaşırtmak istemiş, okuruyla değil kendiyle ilgili bir hayal bu.


Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails