En fazla iki kitaplı 80 sonrası doğumlu yazarların
edebiyatta çizdikleri yolun ortak noktaları var mı?
Bu yazarlar, ilk kitaplarını çıkardıklarında nasıl bir
roman ve öykü evrenimiz vardı diye düşünerek bu soruyu cevaplamak bana daha doğru
olurmuş gibi geliyor. Çünkü, bugünün popüler yazarlarına bir bakın, kitapları
satan, dergilerde yer alan, imza günleri yapılan, sosyal medyada konuşulanları
kastediyorum. Hepsi de 80 sonrasında doğmuş değiller ama ortak bir okura hitap
ediyorlar. Alper (Canıgüz) ile Emrah (Serbes) yaşıt falan değiller veya Murat
(Menteş) ile Aylin (Balboa)…ama ortak bir auraları var, birini okuyan diğerini
de okuyor, hısım akrabalar demek istiyorum. Bizim edebiyatımız hep büyük
meseleleri konuşmak ister, şöyle düşünün, çocukluğu ya da ergenliği anlatan
büyük romanımız var mı? Varsa kaç tane var? Son on beş yılda bu dönemi
anlatanlar çoğaldı, zamanın süratiyle garip bir nostalji ihtiyacı vardı,
ergenler bir arada kalmışlık haliyle edebiyatımıza hiç olmadığı kadar konu oldular.
Peki nasıl oldular? Bizim edebiyatımız büyük meseleleri bağırarak konuşur…
Mecaz yapıyorum, bağıran erkek kahramanları okuruz, bir olağanüstülük vardır.
Ergenlik de böyle anlatıldı demek istiyorum, kendi halinde, samimi ve sıradanım
derken bile bağırmaktan söz ediyorum. Yazarların hayata çok karıştıklarını, çok
göründüklerini, çok görünmek istediklerini düşünüyorum. Kahramanları gibi hafif
atarlı, ergen enerjili, kestirip atan çıkışlar yapabiliyorlar. Sorunuzun tek
bir cevabı yok ama galiba en çok bu bakımdan ilgi çekiyorlar. Sadece şunu
düşünün: cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu kadar çok imza günü
yapılmadı. Yayınevleri ve yazarlar, çok değil on yıl önce, bu meseleyi bir tür
ayıp olarak görürlerdi, yazarlar kendilerine teklif edildiğinde sinirlenir,
bunu hakaret sayarlardı. Bugün, yazı yazarak geçinmek istiyorum diyen bir yazar
kuşağı var. Eskiden bunun ihtimali yoktu.
İstanbul dışında yaşayan yazarların edebiyatının odağında
ne var?
İstanbul dışı taşra sayılmalı değil mi? Bu soruyu her
yayınevi ve her editör farklı cevaplar, ben Ankaralıyım, İstanbul’da yaşamayı
tercih etmeyen biriyim, İletişim Yayınlarının Türkçe Edebiyat kitapları
Ankara’da hazırlanıyor, ayda üç kitap çıkarıyoruz. Ben meseleye İstanbul veya
şurası-burası diye bakmıyorum, iyi hikâye veya iyi edebiyat olması yeterli. Ama
evet, taşraya, daha az konuşulana kişisel bir ilgi duyuyorum. Deniz’in (Arslan)
Ege’nin taşrasını anlatması, Mustafa’nın (Çiftci) Yozgat’ı konuşturması hoşuma
gidiyor, asılıyorum. Türkçe edebiyatın taşrasında daha çok Kürtler var, onların
odağında siyaset var, kendi dertleri var, Yaşar Kemal ve Mehmed Uzun’un dili
var. Metropolden, orta sınıftan birinden bize gelen dosya ile taşradan gelen
dosya arasındaki en önemli fark, uzunlukları. Taşradan gelen dosyalar mutlaka
çok sayfalı oluyor.
Editör kitabı ilk kez çıkacak bir yazarlar nasıl bir
etkileşim içerisinde oluyor/ olmak istiyor?
Bize gelen dosyaları, önce arkadaşlarım okuyorlar, iki
olumlu rapor alırsa ayrıca ben okuyorum. Beğenirsem hemen telefon açıyorum,
yazarla konuşmak istiyorum. Mutlaka metin üzerinde çalışıyoruz, seyreltmeler,
belirginleştirmeler, yeniden yazımlar oluyor. Yazarla editörü arasındaki ilişki
mahremdir ve bir tür yol arkadaşlığıdır. Yazar, editörüne inanırsa, hasbihale
ve çalışmaya inanırsa daha kolay yol alınıyor. Bu ilişki kitap hazırlığıyla
bitmiyor, kapak, arka kapak, yayın sonrası tanıtım gibi pek çok safhası var.
Temel ilkem, yazarın mutlu olmasıdır, buna özen göstermeye çalışıyorum. İyimser
olmaya, kitabı oldurmaya bakıyorum. Yazarlar, birkaç istisna dışında sahiden
zor kişiliklerdir, her biriyle farklı biçimlerde ilişki kurmak zorundasınız.
Bence işin en külfetli tarafı bu, editörler mesaisi olmayan bir hayat
sürdürüyorlar.
Bu genç, yeni yazarlardan en çok roman mı yoksa öykü
dosyası mı geliyor?
Soruya rakamlarla başka bir yerden girerek cevap vereyim,
pek dikkat çekmiyor olabilir. 2015'te 42 Türkçe Edebiyat kitabı yayınlamışız,
15'i ilk kitap, yeni yazar olmuş... Her üç kitaptan biri yeni yazar ve ilk
kitap demek... Risk alıyoruz, zorluyoruz demek bu. Çünkü insanlar sanıldığı
kadar yeni yazar okumuyor, çok değil, üç yıl önce ilk kitabı çıkmış yazar bile,
yeni yazarlara laf edebiliyor, herkesi yazar yapıyorlar şu bu denebiliyor… Öykü
ile roman arasında bir ayrım yapmıyoruz, bize uygunsa yayınlıyoruz. Son iki
yılda bize gelen dosyaların yüzde 80’i romandı. Yeni yazarlar, öykü ya da
novella yazıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder