İlk kısım işin pratiğiyle ilgili... Gırgır'ı öne çıkartarak Aral'a hakkını teslim ederek dergi çalışanlarını "başka işe muhtaç etmeden" geçindirmesinin altını çizmiş...Bizatihi kendisi, o tarihte aşağı yukarı yirmi beş yıldır telifle geçinen bir çizer... Pek çok başka işi, örneğin oyunculuğu çizerlikle birlikte sürdürüyor, öyle ya da böyle, tek işle geçinememiş... Hele ki onun döneminde bir çizerin tek bir yerde çalışarak geçinmesi mümkün değil...Dergiler az satıyor ve az sattığı için telifler yeterli değil... Ta ki Gırgır'a kadar...
İkinci kısım, biraz espriyle anlatılmış... Tezgah denmiş, iş yetiştirmek denmiş, genç çizerlerin birlikte çalışırken, çizgilerinin birbirine (aslında Oğuz Aral'a) benzemesini "üzüm üzüme bakarak" deyimiyle betimlemiş... anlıyoruz ki Erbulak, gazetecilikten gelen bir refleksle "iş yetiştirmeyi" ve "iyi telif ödenmesini" yeterli görüyor... Benzemek (veya özgün olamamak) meselesini geçici bir durum olarak sayıyor. Dergi çıkarsa, telifler ödenirse o da düzelir diye bakıyor muhtemelen...
Gırgır'da, Aral'la birlikte çalışmasa ne derdi, nasıl bakardı bilemeyiz ama bence bu düşüncesi değişmezdi, ısrarla yinelerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder