Perşembe, Aralık 25, 2025

Sakinlik: Kimin Lüksü

Yukarıdaki görseli seksenli yılların fenomen dergilerinden Nokta’dan fotoğraflamışım. Dergi, çeşitli isimlere ANAP dönemini soruyor, Selim İleri ve Tekin Aral da cevaplayanlardan ikisi. Görselde İleri şöyle diyor: “Kim ne derse desin bir aşama. ANAP Türkiye’nin yönetim gömleğini değiştirmekle sözümona mürekkep yalamış, CHP artığı bürokrat görünümü artık siliyor.” Tekin Aral ise işi kısa kesiyor: “Refah, zenginlik, mutluluk, huzur. Ama vatandaşlar için değil anavatandaşlar için.” Biri “değişim”e kredi açıyor, diğeri “kimin refahı?” diye iğneyi batırıyor. Aynı fotoğraf karesinde bile iki ayrı memleket okuması.

Selim abiyle sadece bir iki kere telefonda konuştuk. Sesinde tatlı bir kırıklık, hüznün kıyısında duran bir ruh hali vardı, sonradan bir iki mesajlaştık. Gençliği nasıldı bilmiyorum ama kendine dönük bir özeleştirisi, itiraf etmekten çekinmediği pişmanlıkları olduğu belliydi. Sivrilikleri, kıskançlıkları, küçük numaraları… Bunları anlatıyorsa, en azından kendine masal okumuyordur.

Tekin Aral ise benim zihnimde daha coşkulu, daha külhani, sağcılara karşı alerjik biri oldu hep. Onu var eden şey “ebedî entelektüel eğilimler”den çok, meydan okuma refleksi gibi gelir bana. Bu ayrımı özellikle yapıyorum: aynı döneme iki ayrı yerden bakmışlar, biri ANAP’a bir tür “aşama” muamelesi yapmış, diğeri hicvetmiş.

Büyüdüğüm yıllarda, özellikle arkadaş çevremde güçlü bir Özal karşıtlığı vardı. Mahalleden bir yaşıtım defter tutar, Özal’ın ajitatif tuhaflıklarını günbegün yazardı mesela. Özal dışında bir şey konuşamıyordu neredeyse. “Bir kere daha seçilirse Türkiye batar” diye düşünüyorduk, sohbetlerimiz ve tahminlerimiz bir çeşit kıyamet endeksi gibiydi. O yıllarda Selim İleri’nin bu sözlerini okusam, büyük ihtimalle bir tek kalemde onu “benim yazarlarım” listesinden silerdim. Malum, gençliğin adaleti dehşetli biçimde hızlıdır.

Sonra neler neler oldu. Battık-batmadık ölçeğinde bile sayısız iyiye gidiş, sayısız kötüye gidiş yaşadık. Özal’ı ve o dönemi “bizim dışımızda” hatırlayanların sayısı azaldı, hatta bazen “biz de ne kadar hatırlıyoruz?” diye insan kendine soruyor. Sevdiğim bir çevirmen abim var, hapiste yatmış devrimcilerden. Demirel’in adını duyunca hâlâ deliriyor. Demirel ise bugün daha çok minnoş bir tontonlukla anılıyor. Abimin öfkesi orada, vitrinin önünde, bağırarak bir başına kalıyor. Zaman bazen adaleti sağlamıyor, sadece hafızayı yumuşatıyor, yumuşatırken de bazı öfkeleri gülünçleştiriyor.

Aralıklarla yazıyorum: Umberto Eco’dan devşirerek, kimseyi evimize davet etmek zorunda değiliz, ama aynı apartmanda yaşayabiliriz. Birlikte yaşamayı öğrenmek, hemfikir olma çabasından daha gerçek bir sınav. Bu çerçevede Aral’ın ya da İleri’nin farklılıklarını da kabullenebiliriz, en azından “insan” taraflarını, çelişkilerini, zamanın diliyle konuşmalarını anlayabiliriz.

Diğer yandan dürüst olayım: bugün bu kupürü okurken bende “tarihi vesikaya bakar gibi” soğumuş, mesafelenmiş bir hal var. Şunu kendime sorunca daha iyi anladım: Şu an AKP üzerinden yaşadığımız kutuplaşmanın içine aynı cümleleri taşısaydık ne olurdu? Birisi “AKP bir aşama” deseydi, ben bu kadar sakin kalabilir miydim? Sanmıyorum. Genel olarak mutedil kalmaya çalışarak yaşıyorum, yine de yapamazdım. “Haklı-haksız” tartışmasına girmiyorum: aktüelle baş etmek sanıldığı kadar kolay değil, yaşanan zamanın mağduru olmaksa hiç kolay değil.

Mıstık abi, hani o “Depresyon burjuvaların işi, biz sabah kalkıp işe gidiyoruz” diyen Fransız işçisini anlatmıştım ya, sen de “sakinlik de tuzu kuru olanların işi” demiştin. Sakinlik, çoğu zaman bir karakter özelliğinden çok, faturalara, kayıplara, haksızlıklara dayanma kapasitesi olabilir mi?

Bu kupür tam da o yüzden hem “ne kadar yol geldik” dedirtiyor, hem de “aynı yerde sayıp duruyoruz” diye insanın içini burkuyor. İleri’nin cümlesiyle Aral’ın iğnesi aynı fotoğrafta duruyor: biri ütülenmiş bir gömlek gibi “düzen”e bakıyor, diğeri gömleğin cebindeki delikten “kimilerinin refahı”nı görüyor. Geçmişe sakin bakmak mümkün, bugüne sakin bakmak ise çoğu zaman imkânsız. Bu farkı inkâr edince insan ya kendini kandırıyor ya da başkasına ahkâm kesiyor.


Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails