Hemen her gün, "sosyal medya paylaşımları"
nedeniyle biri gözaltına alınıyor. Bizim ülke olarak dünyayla, ifade özgürlüğü ve
demokrasiyle ilişkimiz günbegün sönümlendiği için hemen hepsi bize
"sıradan", "mümkün" ve "normal" geliyor. Bu sabah
Emek'i almışlar örneğin. Tanıdığım ve bildiğim biri olduğu için ne yapmış-ne
yazmış olabilir diye şaşırıyorsunuz. Hoş, sorunun da benim şaşırmamın da bir
anlamı yok.
Sosyal medya paylaşımları" denilen şey aslında sadece
"twitter". Anlaşılan o ki, muktedirlerimiz, kendileri orada oldukları
için olabilir, orayı haddinden fazla önemsiyorlar. Bu önemseme işi tuhaf bir
ruh hali getirir insana, önemsememek kendini ve yazdıklarını önemsememek anlamına
gelir çünkü.
Arap Baharı ve Gezi’yle ilgili olup bitenleri twitter’ın
gücüne bağlamak büyük ölçüde komplo teorilerine teşne olan ruh hallerinden
kaynaklanıyor bana kalırsa. Hiç etkisi/katkısı yok diyemeyiz ama bir haberleşme
ağından “isyan” veya “devrim” çıkacağını sanmak tek kelimeyle saflık olur. Bir
toplumsal huzursuzluk olmasa, o isyanların bir tabanı olmasa, o isyanlar
olamazdı.
Twitter gündemine dikkat kesilirseniz “az sonra” infilak
edeceğimizi, devrim olacağını, hükümetin devrileceğini, “düşmanlar” tarafından işgal
edebileceğimizi, her köşede hainlerin olduğunu, herkesin bizi ve konuştuklarımızı
konuştuğunu filan sanabiliriz. Twitter’da konuşulanlar, yazılıp çizilenler çerçevesinde
çevreye, şehre, ülkeye veya dünyaya bakılamaz ve yorumlanamaz. Bir şeyden
haberdar olabiliriz, fikir yürütebiliriz ama haberdar olduğumuz şeyin ve
fikrimizin doğru olmama ihtimalini bilmemiz-hesap etmememiz lazım. Ülke böyle
yaşamıyor, “az sonra bir şey olmayacak” dememiz ve düşünmemiz gerekiyor.
Popüler kültür açısından bakarsak, olacak olan şu:
twitter, süratle irtifa kaybedecek, ki kaybediyor, bu denli politize ve
krimanalize edilen bir yer, popülerliğini yitirir, ki yitiriyor.
Twitter’ı bu kadar abartmayı tercih eden muktedirler,
bunu istiyorlar mı peki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder