Koleksiyoncular, eski yayıncılar
ve üreticilerle konuşursanız eğer, benzer yorumlar duyarsınız; Türkiye’de çizgi
roman yayıncılığının altın çağının 1955-1975 yılları arasında yaşandığına
inanılır. Sonrasında satışların düştüğü, doksanlı yılların başında kaybolma
raddesine geldiği anlatılır. Buna karşılık, 2009 yılında NTV Yayınları’nın
televizyon destekli satış kampanyasıyla çizgi romanların iki yıl boyunca
ülkenin en çok satan kitapları arasına girdiği hatırlatılır. Bugün, aşağı
yukarı son altı yedi yıldır yüzde 3 gibi büyümeyle devamlılık gösteren bir
piyasa ve satış hacminden söz edebilmek mümkün. Ayda ortalama elli yeni
kitap/albüm çıkıyor; geçmişle kıyaslarsak, yetmişli yıllarda dahi bu
çeşitlilikte bir yayın yelpazesinin olmadığını belirtelim. Bu yönüyle bir başka
altın çağın içinde olduğumuz bile iddia edilebilir. Yüksek satışlı olmamalarına
karşın önemli çalışmaların tercüme edildiği, nitelik olarak yenilikçi eserlere
ilgi göstererek cesur denemelerde bulunulduğu söylenebilir.
Geçtiğimiz yılı temel alarak
çizgi roman yayıncılığı hakkında bir iki not düşelim. Japon çizgi romanlarının
(mangalar) popülerlik kazanmaları bizim piyasamız için evveliyatı olmayan yeni
bir gelişme. Öyle ki, “Teksas Tommiks” gibi isimleri yıllarca çizgi romanla
özdeşleşmiş olan İtalyan çizgi romanlarına (fumettiler) denk sayılabilecek bir
piyasa oranına birkaç yıl içinde ulaştılar. Yayımlanan çizgi romanların yüzde
18,7’sinin fumettilere, yüzde 17,3’ünün mangalara ait olması önemli bir
değişimi işaret ediyor. Biri azalıp diğeri yükselirken, biri geçmişi diğeri
geleceği temsil ediyor sanki. Tarihsel olarak bizim yayıncılarımızın çizgi
roman tercihleri ve çeviri kaynakları geçen yüzyıl boyunca Fransızca ve
İtalyanca oldu, bu tercih on beş yıldır İngilizceye evrilmiş durumda. Amerikan
çizgi romanlarının sinema ve televizyon uyarlamalarının yapılması çevirileri
hızlandırmış görünüyor. Yabancı çizgi romanlar piyasada ezici bir üstünlüğe
sahipler; çıkan yayınların yüzde 91,6’sını oluşturuyorlar, bu toplamda en büyük
paya yüzde 43,5 ile Amerikan kaynaklı çizgi romanları, en az orana ise yüzde 12
ile frankofonlar sahip. Çizgi roman yayıncılarının yayın listelerine
bakıldığında yerli albüm sayısının parmakla sayılabilecek kadar sınırlı sayıda
olması hemen fark edebiliyor. Özge Samancı’nın otobiyografik nitelikli bir
büyüme hikayesi olan Bırak Üzülsünler (İletişim Yayınları), Şekip Davaz’ın
masalsı dili ve hafif temposuyla öncü nitelikli çalışması Kedo: İstanbul’a Bir Masal’ın yeni basımı (Karakarga Yayınları),
M. K. Perker’in yıllar önce Lemanyak dergisinde tefrika edilmiş Insomnia Café (Karakarga Yayınları) göze çarpan yerli
albümler oldular. Yetmişli yıllarda çizgi romandan uzaklaşan Hikmet
Yamansavaşçılar, romantik bir iddiayla başladığı Karabala tarihi çizgi roman serisine devam ederken;
Selçuk Ören, süregelen Şehzade Yangını çalışmasını yarım bırakarak Kasap adlı yeni bir seriye başladı. Oky’nin Zavallı Polat (Marmara Çizgi), Cengiz Üstün’ün Kaptan Onedın (Marmara Çizgi), M. K. Perker’in Ece (Karakarga) ve Nuri Kurtcebe’nin Gaddar Davut (1984 Yayınevi) çizgi romanları yılın dikkat
çeken tefrika derlemeleriydi.
Tüm dünyada Amerikan ve Japon
çizgi romanlarının hakimiyeti görülüyor, yerel üretimler her yerde azalmakla
birlikte iç pazarda daha çok konuşuluyor ve daha çok satabiliyorlar. Türkiye’de
de benzer bir durum var, İlban Ertem’in Puslu Kıtalar Atlası uyarlaması, Uğur Gürsoy’un Fırat’ı geçen yılların çok-satarları oldular. Düşük pazar
payına rağmen yerli çizgi romanın her yıl bir çoksatar çıkarması daha yüksek
bir potansiyele sahip olduklarına işaret ediyor. Diğer yandan bu çelişkili
durum yeni sayılamaz; yerli çizgi roman üretimi, yabancılarla rekabet edecek
devamlılığa ve satış gücüne oldum olası sahip değildi. Gırgır’ın yüksek
satışlara ulaştığı ve ziyadesiyle yeni yazar-çizerin çıktığı dönemlerde bile
albüm-kitap piyasasında bir ağırlığı olmamıştı. Üreticilerimizin yeni işleri
değil de dergi ve gazetelerde çıkmış eski çalışmalarını derleyerek yeniden
yayımlamayı tercih etmeleri bunun bir sebebi olarak gösterilebilir. Bir iki
istisna dışında daha önce tefrika edilmiş çalışmalara okurun yeterince ilgi
göstermemesi sürpriz olmasa gerek. Bilemiyorum, albümlerin çok sayfalı olması
da bir etken olabilir... Bugün çıkan kitapların sayfa ortalamasının 160’ın
üzerinde olması, okuru mutlaka etkiliyor. Bizim çizerlerimiz bu kadar çok
sayfalı üretimleri çok nadir yapabiliyorlar, bu da bir handikap sayılabilir.
Ama galiba asıl farklılık vurgusunu anlatılan hikayelerle ilişkili olarak
düşünmek gerekiyor. Bizim hikayelerimiz komik çizgili underground eğilimli,
mizah dergilerinden çıkan bir auradan besleniyorlar. Dergilerimiz artık çok az
sattığına ve teker teker kapanma noktasına geldiğine göre çizgi romanların
mesele ettiği hikayelerin değişmesi şart, burası çok açık. Underground çizgi
romanlar, Amerika ve Fransa’da grafik romana evrildikleri için bence o yöne
yoğunlaşıp, daha edebi ve karakter odaklı “yavaş hikayeler” anlatmayı
denemeliler.
Yazının son kısmını yılın
albümlerine ayıracağım. Hatırı sayılır bir kısmına yıl içinde bu köşede
ayrıntılı olarak değinmeye çalıştım. Meraklısı için Moebius-Alejandro
Jodorowsky ikilisinin ünlü Incal serisini (Gerekli Şeyler), Cyril Pedrosa’nın Üç Gölge’sini (BAOBAB), David B.’nin kült eseri Epileptik (Karkarga) albümünü ve Flao’nun Kililana Şarkısı’nı (Dokuzuncu Sanat) ayrıca tavsiye etmek
isterim. İlki, uzun ve kapsamlı bir hikaye evreninin başlangıç cildini
oluşturuyor; dizinin senaristi Jodorowsky, farklı çizerlerle (Gimenez, Watson,
Ladrönn vd) devam ettiği seriyi çeşitli yan hikayelerle, öncesi ve sonrasıyla
uzun uzun anlatmayı sürdürüyor. İlk ciltteki bölümler, en azından başlangıçta
tefrika sıkışıklığıyla biraz hızlı ve kopuk görünüyorsa da giderek oturan
farklı bir tahkiye temposu ve zeka dolu buluşlar içeriyor. Serinin bilimkurgu
ve fantastik anlatı evreninin en önemli çizgi romanlarından biri olduğunu
ekleyeyim. Üç Gölge ise Pedrosa’nın şaşırtıcı çizgileriyle anlattığı
bir Borges hikayesini andırıyor, hem büyük bir çizerle tanışmak hem de naif bir
anlatı okumak için şahane bir fırsat. Grafik romanla ilgili aralıklarla en
iyiler listeleri yayımlanır; Epileptik, hemen her zaman bu listelerin
içinde yer alır. Zor bir meseleyi yüksek bir enerjiyle anlatma mahareti
gösteriyor olması bunun en önemli nedeni. Kililana Şarkısı ise, umut
ve hayal kırıklıklarını, yoksulluğu, sınıf atlama ve kurtulma arzusunu iyi
anlatan güçlü bir kara hikaye… Flao’nun yıllar önce yaptığı bir Doğu Afrika
gezisinden ilham alınarak üretilmiş gerçekçi bir anlatı.
Sabit Fikir, Ocak 2018
Not: Metinde "Selçuk Ören, süregelen Şehzade Yangını çalışmasını yarım bırakarak Kasap adlı yeni bir seriye başladı" diye yazmıştım, yayınevi ve anladığım kadarıyla Selçuk (Ören) üzülmüşler, twitter'da yazıştık, yarım bırakarak değil de "bitirmeden" demeliydim, kimseyi üzmemiş olurdum.
1 yorum:
Bilgilendirici paylaşımın için çok teşekkürler.
Karakarga yayınlarını ilgiyle takip ediyorum.
Kanadalı Çizgi Romancı Seth'in Türkçe'ye çevrilen eserini yorumladım. Aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
https://forestofnoreturn.blogspot.com/2018/09/cizgi-roman-yorumu-gucsuz-dusmezsen.html
https://forestofnoreturn.blogspot.com
Yorum Gönder