Fotoğraf, büyük ihtimalle 1925-33 arasından. Cumhuriyet’in ilk on yılının tazeliğinden, “iyimser” zamanlardan birine ait. Bir tatil günü, muhtemelen bir sayfiye gezmesi… Maaile dışarı çıkılmış, belli ki hem hatıra bırakmak hem de kendilerine güzel bir gün armağan vermek istemişler. Oksijen, ömrü uzatıyor diyor Fransızlar, “hadi bir hava alalım”.
Hoşuma giden şey şu: Ağaç dibine sırtlarını verip ince bir rahatlıkla kaykılmışlar. Hava efil efil, dalların arasından geçen ışık ortama küçük bir sahne ferahlığı katıyor. Her biri kendi hâlinde ama aynı anda birlikte; iç içe, dip dibe poz vermişler. O kuşak için yakınlık göstergesi doğal bir beden diliydi; bugünkü mahremiyet takıntısından eser yok.
Kıyafetler döneme göre oldukça “a la mode”: Kadınların başörtüleri modern şehirli zevkine yakın; erkeğin takım elbisesi özenli ve sade. Sepet, örtü, şişeler ve kırıntılar… Hepsi günlük hayatın küçük ayrıntıları ama yıllar sonra bakınca insana hem bir düzen hem de hoş bir dağınıklık duygusu veriyor.
Aile ilişkisini de az çok ele veriyor fotoğraf: Bana baba, anne-gelin, hala-görümce ve çocuk-yeğen gibi geldiler. Aralarındaki mesafe, bakışlar, yan yana diziliş biçimleri… Belli ki birbirlerine alışık, birbirlerini taşıyan bir aile grubu. Gülümsemiyorlar ama rahatsız da değiller; o tipik erken Cumhuriyet ciddiyeti içlerinden sızıyor: “Poz veriyoruz, gülmek şart değil, duruşumuz önemli.”
Sonuçta, hüzünle neşenin arasında kalan eski fotoğraflardan biri bu. Hem bir günün telaşsızlığını hem de o yılların kısıtlı ama umutlu modernliğini taşıyor. Ağaçların altında kaykılan insanlar azalmadı da ama galiba bakışlarımız değişti.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder