![]() |
1950-54 arasında toplum gerçekten bir
nefes alıyor. İnsanların ruh hâli “iyiye gidiyoruz” fikriyle dolu. Herkesin dilinde
aynı heves: “hürriyetler”… Bugünden bakınca sürecin nereye varacağını biliyoruz
ve değerlendirmelerimiz kaçınılmaz olarak farklılaşıyor ama o dönem için durum
başka. İnsanlar bir iktidarı oy vererek değiştirmiş olmanın gururuyla konuşuyor,
hesap soruyor, hatta kendi içinde bir meşruiyet hissi kuruyor. “Paşa Hazretleri”
tam da bu ruh haline denk düşen bir sahne işi.
Artık “oynanabilir” deniyor. Herkes, her
şey eleştirilebilir. Üstelik gelen iktidar, gideni hicvedenin önünü açıyor, bir
anlamda teşvik ediyor.
Bazı sanatçılar siyasal kimlikleriyle
hatırlanır ya, Karaca da onlardan biri. Sağcılığıyla hatırlanır. Demokrat Partili
olduğuna dair yaygın bir kanaat vardır. Sonrasında çizgisi değişti mi, doğrusu
araştırmış değilim. 1978’de ölen, bulvar komedilerinin gediklisi, popüler bir
tiyatrocuydu. Bugün hâlâ en çok “Cibali Karakolu” ile akıllarda.
“Cibali Karakolu” da malum, İnönü
döneminin, kırklı yılların bir simgesi. İstanbul’un Fatih ilçesinde yer alan,
işkence ve dayak hikâyeleriyle şikâyetlere konu olmuş bir polis merkezi.
Şikâyet dilekçeleri ya örtbas ediliyor ya da sürüncemede bırakılıyor.
Karaca, DP döneminde bir Fransız oyununu
uyarlarken bu kötü şöhretli karakolun adını özellikle seçiyor. Niye yaptığı çok
açık: O yıllarda polisle alay etmek kolay değil; ama İnönü dönemiyle ilgili bir
imada bulunmak mümkün. Oyun daha çok bu bakımdan hatırlanıyor. O dönemki
seyirci ise başka bir merakla izliyor: eski iktidarın eleştirisi sahneleniyor
çünkü.
Oyun yıllarca repertuvarda kalıyor. Ben
bile kırk yıl sonra, Nejat Uygur’un sahneleyişiyle izlemiştim. Elbette artık
başka bir şeydi; CHP eleştirisinin o eski anlamı çoktan buhar olmuştu.
![]() |


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder