Pazar, Kasım 23, 2025

Plauen ve Nadir

Plauen, Nazi karşıtı görüşleri nedeniyle hapse atılan ve savaşın son yılında, 1944’te hücresinde intihar ettiği söylenen bir Alman karikatürcü. Hakkında bildiklerim kabaca bu kadar… En bilinen işi ise Baba & Oğul. Bizi ilgilendiren tarafı şu: Cemal Nadir’in çizgisini ve espri anlayışını belirgin biçimde etkilemiş olması. Karikatür ve çizgi roman tarihimizin kurucu isimlerinden birini hem üslup hem fikir olarak etkileyen bir çizer doğal olarak ilgimi çekiyor.

Selma Emiroğlu’nun bir konuşmasında bu etkiden epey rahat söz ettiğini hatırlıyorum. Cemal Nadir’le çalıştığı yıllarda değil de, muhtemelen Almanya’ya göç ettiği dönemde Plauen’i keşfetmiş olmalı. Şaşırmamak da elde değil: Baba & Oğul, Cemal Nadir’in Dede ile Torun’una fazlasıyla benziyor. Üzerine çalışmak isteyen biri için son derece verimli bir karşılaştırma alanı.

Yakın zamanda Plauen’in kitabının çocuk edebiyatı serisi olarak Türkçe’de yayımlandığını yeni öğrendim. Önsözde çizerin intiharından özellikle söz edilmemiş; muhtemelen “özen etiği” ve “çocuk okuru koruma” refleksiyle hareket etmişlerdir diye düşünüyorum. Ama ilginçtir, içerdeki pek çok espri günümüz pedagojisine pek uygun değil, onu önemsememişler.

Plauen bugün daha çok çocuk edebiyatının bir parçası olarak hatırlanıyor. Yazının sonunda kapağını paylaştığım 2022 tarihli İngilizce baskı, çizimlere sonradan eklenmiş betimleyici cümlelerle revize edilmiş bir örnek. Bizdeki Cin Ali mantığında: okumayı kolaylaştırmak, pekiştirmek ve ardışık dizimi daha hızlı kavratmak için yeniden düzenlenmiş.

Plauen’in espri anlayışı, sessiz sinemadan bildiğimiz slapstick geleneğine yaslanıyor. Kolayca çözülen yalın çizgiler, beş-altı karelik ardışık sahneler, fiziksel temasa ve harekete dayalı bir komiklik… Her şey eylemlerle kuruluyor; mizah mutlak bir performans. İki muzip, meraklı ve yerinde duramayan karakterin küçük “eylem hikâyeleri”.

Sessiz sinemada oyuncular konuşamadıkları için hikâye abartılı jest, mimik ve hareketlerle anlatılıyor. Sinema büyük ilgi gördüğü için ilk çizgi romanların sinemayı taklit etmesini de anlayabiliyorum. Bizde de ilk dönemlerde çizgi roman yerine “sinema hikâyesi” veya “sinema romanı” dendiğini hatırlayalım. Üstelik bu taklit her yönüyle olumsuz değil. Balon ve anlatı yazılarını minimumda tutmak, ardışıklığı güçlendirmiş; kare içinde hareketin akışkanlığını artırmış.

Bu bağlamda Cemal Nadir’in Plauen’den etkilenmesini de anlıyorum. Çünkü Plauen moderndi; çizgisi akışkandı ve çağının ilerisinde espriler kuruyordu. Fotoğrafla yarışan bir resimsellik peşinde değildi zaten onu Ramiz Gökçe daha iyi yapıyordu. Onun aradığı şey hareketti.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails