![]() |
Selma Emiroğlu’nun bir konuşmasında bu etkiden epey rahat
söz ettiğini hatırlıyorum. Cemal Nadir’le çalıştığı yıllarda değil de,
muhtemelen Almanya’ya göç ettiği dönemde Plauen’i keşfetmiş olmalı. Şaşırmamak da
elde değil: Baba & Oğul, Cemal Nadir’in Dede ile Torun’una fazlasıyla
benziyor. Üzerine çalışmak isteyen biri için son derece verimli bir
karşılaştırma alanı.
Yakın zamanda Plauen’in kitabının çocuk edebiyatı serisi
olarak Türkçe’de yayımlandığını yeni öğrendim. Önsözde çizerin intiharından özellikle
söz edilmemiş; muhtemelen “özen etiği” ve “çocuk okuru koruma” refleksiyle
hareket etmişlerdir diye düşünüyorum. Ama ilginçtir, içerdeki pek çok espri
günümüz pedagojisine pek uygun değil, onu önemsememişler.
Plauen bugün daha çok çocuk edebiyatının bir parçası
olarak hatırlanıyor. Yazının sonunda kapağını paylaştığım 2022 tarihli İngilizce
baskı, çizimlere sonradan eklenmiş betimleyici cümlelerle revize edilmiş bir örnek.
Bizdeki Cin Ali mantığında: okumayı kolaylaştırmak, pekiştirmek ve ardışık
dizimi daha hızlı kavratmak için yeniden düzenlenmiş.
Plauen’in espri anlayışı, sessiz sinemadan bildiğimiz
slapstick geleneğine yaslanıyor. Kolayca çözülen yalın çizgiler, beş-altı karelik
ardışık sahneler, fiziksel temasa ve harekete dayalı bir komiklik… Her şey
eylemlerle kuruluyor; mizah mutlak bir performans. İki muzip, meraklı ve
yerinde duramayan karakterin küçük “eylem hikâyeleri”.
Sessiz sinemada oyuncular konuşamadıkları için hikâye abartılı jest, mimik ve hareketlerle anlatılıyor. Sinema büyük ilgi gördüğü için ilk çizgi romanların sinemayı taklit etmesini de anlayabiliyorum. Bizde de ilk dönemlerde çizgi roman yerine “sinema hikâyesi” veya “sinema romanı” dendiğini hatırlayalım. Üstelik bu taklit her yönüyle olumsuz değil. Balon ve anlatı yazılarını minimumda tutmak, ardışıklığı güçlendirmiş; kare içinde hareketin akışkanlığını artırmış.
Bu bağlamda Cemal Nadir’in Plauen’den etkilenmesini de anlıyorum. Çünkü Plauen moderndi; çizgisi akışkandı ve çağının ilerisinde espriler kuruyordu. Fotoğrafla yarışan bir resimsellik peşinde değildi zaten onu Ramiz Gökçe daha iyi yapıyordu. Onun aradığı şey hareketti.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder