Retrospektifi olan Bir Seyyahın Resimli Güncesi'ni (İş Bankası Yay., 2017) okuyorum, albüm-kitabın başında kısa bir söyleşi yapılmış kendisiyle... Bildiğim ve inandığım bir fikri paylaşmış, kendisini etkileyen insanlardan biri önermiş bunu ona...
"Resim yaparken şunu sor, ben bunu para verip de alır mıyım? Buna cevabın kalben evetse, devam et" demiş birisi ona... Mesele elbette satmak değil, okuyacağın kitabı yazmak, seyredeceğin filmi çekmek gibi... Yalın bir saptama...
Eskiden böyle değildi, artık çok kitap, çok film, çok şarkı ve çok sanatçılı yoğun bir "örüntü" bombardımanı altındayız. Aradan sıyrılmak, dikkat çekebilmek, beğenebilmek kolay değil... Okurların bu kadar dahil olduğu bir dönem de hiç olmadı üstelik. Herkes fikrini söylüyor, hemen her şey, popüler olan bir başka örnekle kıyaslanıyor. Kafka'ya veya Tarantino'ya benziyor, Neil Gaiman öneriyor, yeni bir True Detective çıkıyor, yeni bir bilmemne doğuyor falan filan...
İnsan, nasıl özgün olabilir ki, sana orijinal bulunabilir ki, bu çoklukta, bu yeknesaklıkta...
Kut'a tavsiye dilen şey doğru bir yol, insan kendisi için üretirse bir şey olabiliyor, gerisi-anlatılan hikaye, tarz, dünyayla memleketle hesaplaşma filan hepsi ayrıntı... İnsanın hayali okuru veya izleyicisi olur, onu düşünerek üretir derler, hayır, ilk beğeneni ve alıcısı kendisi aslında...
1 yorum:
"İnsanın ilk beğeneni ve alıcısı kendisi aslında." Bu deyişe katılmamak mümkün mü? Özgün, sade ve şeffaf olmak, olabilmek; Her şeyin başı.
Yorum Gönder