Günlükte anlatılanlarsa eskilerin deyişiyle "Fransız filmi" gibi... Genç bir kadın platonik ölçülerde bir erkeğe aşık oluyor, daha doğrusu birbirlerine aşık oluyorlar, ama o aşk olmuyor-olamıyor, bir başkasıyla evleniyor ve o evlilikte aradığı saadeti bulamayıp, mutsuz birine dönüşüyor. Kocasının kendisini aldattığını anlıyor ve kocasını terk ediyor.
Romanın en can alıcı kısmı da böylece başlıyor, kocasının ilişkiye girdiği "serbes kadınlardan" biriyle Ninoşka ile tanışıyor, Ninoşka herkesin peşinde olduğu meşum bir kadın, öyle ki ilk ve sahiden sevdiği adam da Ninoşka merakıyla dolaşırken diyelim, tesadüf üstüne tesadüf, aldatılan kadınımızın karşısına çıkıyor, garip bir gizemle o da kendini Ninoşka olarak tanıtıyor. Vay diyorsun, işlenmiyor ama sahiden vaykivay...
Ucuz romanların şaşırtma iştahı ve saplantısı, ahlakçılıkları her zaman ilginçtir. Kadının Ninoşka olmak istemesi, hiç derinleşmemesine rağmen Ninoşka tiplemesi, vapurda geçen platonik karşılaşmalar, hiç de yapay durmayan asilzade hayatları ve rehavet havası filan bana ilginç geldi, romanı okutan onlar oldu. Bu novella başka türlü anlatılabilirmiş ama demesem olmaz, yazarı keşke yazmaya devam etseymiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder