Dergi, 1925'ten beri yayınlanıyor, kesin olan, sabır ve inat edilmiş bir editöryal tercihleri var. Bence hayli mufazakarlar, belli esprileri, örneğin doğa özlemini, nostaljik güzellemeleri sıklıkla yineliyorlar. [Elbette ben iyi bir okur örneği değilim, müşkülpesentim, dergiler taze okuru isterler, benim gibiler, huysuzlanır, farkeder, homurdanır. Dergileri yaşatan eski değil, yeni okurlarıdır. ]
Sonra şunu düşündüm, biz bu kadar tekrar edemiyor, dergilerde belli temaları yineleyemiyoruz, mesele dergilerimizin uzun yaşamaması değil. Biz hep eskidiğimizi düşünüyoruz, yenilenmek istiyoruz. Tekrara düşmek bizi korkutuyor. Gelenek iyi bir şey gibi gelmiyor bize, böyle bir eğitim alıyoruz, geleneği yıkmak istiyoruz. Gelenek deyince aklımıza köhnemişlik geliyor. Gelenek bizim zihniyetimizde sürgüne yollanmış durumda, alenen camii önüne bırakılmış hatta... Gelenekle işimiz olmasın, biz geleceğe bakalım istiyoruz.
Bir hissiyattan söz ettiğim anlaşılıyordur umarım.
Sürekli gelenek, tarih, ecdad diyenlerin de bir farkı olmadıklarını hemen söyleyeyim. Ankara'da, dört-beş asırlık camilerinin kapılarını tıs tıs'lı mağaza kapılarına çevirenlerin aklı da aynı biçimde çalışıyor. Bize daha büyük, daha gösterişli daha yeni bir şey lazım diye düşünüyorlar. Yeni'yi konuşmak daha çok ilgi çekiyor. Konuşulur olmak istiyoruz.
Bu kadar gökdelen boşuna dikilmiyor.
1 yorum:
Lezzetli bir yazı.
Yorum Gönder