Bir süredir yazdığım senaryo gereği mizah edebiyatımıza dair metinler okuyorum. Metinlerden bende kalan tortu şu, acayip gevezeyiz, hiç susmadan, şöyle manidar bir es bile vermeden zar zar konuşuyoruz.
Seneler önce Türk mizahının Forrest Gump’ı yoktur ya da Chauncey Gardener’i demiştim. Güldiken'de yazmıştım, sonra belki başka bir yazıda yineledim. Bizim komiklerimizin hemen hepsi geveze ve meraklı, saf, yer ile yeksan, küçük-cin adamlar. Kırlangıç nasıl çırparsa kanadını güleç dedikçe güleç. Neşeli, taşkın, yüce gönüllü ve toprak gibi işlenmişler. Mutlaka gürültücüler.
Kavuklu, Karagöz, Keloğlan, Bektaşi veya Nasrettin Hoca hepsi tek tek büyük zangırtı çıkarıyorlar. Naşit, Turist Ömer, Ali Uyanık ve Varsayalım İsmail, yel yeperek yelken kürek konuşuyorlar; ne yalnızca kutlamak ya da bağışlanmak, ne de rahatlamak ve boşalmak sözcüklere basa basa. Hepsi birden, hepsi var eylemlerinde...
Konuşarak kurtuluyorlar, alttan alarak, laf ebeliği yaparak, kandırarak-kandırmaya çalışarak, kurnazlığı öğrenmeye çalışarak, katlanarak, söylenerek, merak ederek, bilmiyor gibi yaparak, ricalar ederek ve her zaman sevimli görünerek...
Tohumu bence en çok Kavuklu’dan. Ruhların duvarında afili bir resim, ilk gevezeliğin el vermesi.
1 yorum:
Bu deyimi Salah Birsel kitaplarinda "yel yepelek yelken kurek "diye yazar.Ilk ondan duymustum.
Yorum Gönder