Zorbanın dili betonarmeydi, Allah’a yaslanmış gecekondu mesellerinde. Mucize rastlantılar, Abdulvahap’tan. Muharrem Gürses’in eli, Muhterem Nur’un gözyaşları. Beyoğlu’na boşaldılar. Yaban yeşili, kan kırmızısıydı kirli donlu bebeler özlemleriyle kenarların. Çatlak ve irinli deri. Sarımsaktan soluklarıyla geldiler. Başkasına ait bir mevsime karıştılar.
Ama yasası bu yanardağların. Kanadıkça akar, pıhtılaştıkça hemşehrisi olur şehrin. Tarih bir baştan çıkarmadır; yan sokakta çalkalanan bir kokteyl, terasta sevişmeler, çıkışta dizili bahşişçiler. Bir gün soracaklar nerede senin cenk hançerlerin? Kasıklarında ağrılarla uyanacak dağınık yatakta şairler ve çizerler. Evet ya!! Cinsel kimlikler, post kolonyalizm ve post modern “an”lar.
Tarkan olmak isteyen hayatlarla çiftleşiyor yazanlar. [2000]
[22 yıl önce yazmışım, dil oyunları, romantik bir öfke filan ama bir şeye kızmışım, kızdığım şey anlaşılmıyor değil ama beni hoplatan özel bir şey olmalı, işte onu hatırlamıyorum.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder