Pazar, Eylül 02, 2012

Gazze Siyaha Boyalı Bir Ev




Sacco, "çizgi roman gazeteciliği" olarak Türkçeleştirilebilecek  Comic Journalism türünde albümler yapan bir auteur. Kendini tanımlarken gazeteciliğini mutlaka vurgulamayı tercih ediyor zaten. Hakkında yazılanlara bakılırsa, Aziz Nesin iyi değil çalışkan bir yazar olduğunu vurgulardı ya hep... Sacco'nun da iyi bir çizer olduğundan hiç söz edilmiyor.  Böyle bir beklenti de yaratmıyor. Röportajlarında sanat ya da estetikten ziyade siyasete ve habere ilişkin konuşuyor. Çalışmalarının bütününe bakılırsa, kendini her albümünde geliştiren bir çizer, belgeselci bir tutumu olduğu için sayfalarını teferruatçı bir titizlikle kuruyor. Mekân, kıyafetler, yaşanan yere ait detaylara (duvar yazıları, reklam panoları, diyalektler) başvuruyor. Kolay çizen-ilk bakışta kendine hayran bırakan çizerlerden değil. Sacco anlattığı hikâyelerle hatırlanan bir çizer. Gerçeğin, haberin, savaşın ve dramın yanı başında durarak zaten ne denli cesur olduğunu gösteriyor bize. Bir tür savaş muhabirliği denebilir yaptığına. Bosna ya da Filistin gibi savaş bölgelerine giderek sıradan insanlarla uzun uzadıya röportajlar yapıyor. Onlarla yaşıyor, gündelik hayatı paylaşıyor. Fotoğraflarını çekiyor, ses ve görüntü kayıtları yapıyor. Sonra o oluşturduğu arşivden faydalanarak bir çizgi roman albümü çıkarıyor.

Gazze’nin Dipnotları’nda daha değişik bir şey denemiş. 1956 yılında yaşanmış, bugün hatırlanmayan bir katliamı araştırmaya koyulmuş. O günlerin tanıklarını bularak konuşmuş. Yaşanmış ama unutulmuş bir olayı eskilerin deyişiyle dökü-drama biçimde hikâyeleştirmiş ama bunu düz bir biçimde yapmamış. Bir yandan anlatılanların doğru olup olmadığını sorgulamış diğer yandan günü yaşayan Filistinlilerin gündelik sorunlarına kendilerini tanımlayış biçimlerine odaklanmış. Ahalinin öfke, hezeyan ve yakarışlarını anlatmış bize. Bu İntifada, Gazze şeridi, Arap tarihi, İsrailli askerler, FKÖ ve cenazeleri resmetmek anlamına geliyor. Doğrusu diğer albümleriyle kıyaslandığında kendiyle alay eden, insan olarak hikâyenin bir parçası olabilen Sacco’yu göremiyoruz pek. Sarkastik, kaçmaya hazır, başka dertlerini önemseyip hatırlayan Amerikalı gazeteci karikatürünü ötelemeyi tercih etmiş. Gazze’nin Dipnotları kolay okunmuyor, okurunu zorlayan, emek isteyen türden bir albüm. Anlatılan hikayelerin (röportajların) ve anlatıcıların ana hikayenin önüne geçmesini istememiş Sacco. Kendisini de bir “karakter” olarak hikayesiyle birlikte metne katmadığı için albüm, yarı akademik bir belgesele dönüşmüş. Bir sözlü tarih çalışması, siyasi antropolojiye özgü sahanın içinde olma arzusu ve gazetecilik birarada duruyor demek lazım. Kim doğruyu söylüyor? Benimle konuşan insan ne kadar doğru hatırlıyor? sorularını mühimseyen Sacco, bu noktada kendini de zorlamış. Nesnel olmaya çalışmak ister istemez hikâyeyi öteler çünkü. Anlaşılan o ki, özellikle Yahudi medyasından gelen eleştirilerden hayli etkilenmiş. Gerçeği aradığını göstermek istemiş. Anlaşılabilir bir çaba ama bir handikap olmuş bazen...

Filistinlilerin unuttuğu ya da hatırlayamadığı bir katliamı anlatıyorsunuz, öyle ki, hikâyedekiler dahi sizi umursamıyorlar. Bir Amerikalı aralarında dolaşıyor ve onlara geçmişle ilgili sorular soruyor. Bu noktada güvenilmediğini şüpheyle kendisine bakıldığını ya da bazen hiç önemsenmediğini iyi betimliyor. Filistinlilerin aktüel dertleri var, didişiyor, öfkeleniyor ve mutlak bir huzursuzlukla yaşıyorlar. "O zaman da kötüydü şimdi de kötü" derken bile günü yaşıyorlar. Herkes duvar dibine sıralanan cesetleri, cenaze törenlerini, nişancıları, bombaları, tankları iyi biliyor. Batı tarafından aldatıldığına inanan, kızgın, yaralı, ölümün eşiğinde duran insanlar hepsi. Eylemin ahlakı dendiğinde karşı tarafın gaddarlığından söz açıyorlar. Savaş hikâyesini anlatmak hep zordur, yas süreci bitmemiştir. Her iki tarafta da acılı hikayeler ve türlü gayri insani eylemler vardır. İnsanlar ne kadar haklı ve acılı olduğunu tekrarlar. Kitleler intikam hisleriyle size bakarlar ve iletişim imkansız ölçüsünde kıtlaşır…Sacco hikayelerinde de hemen hiç kimse başka bir hayatı hayal edemiyor, ölümler ve öldürülmeler rutin bir edayla anlatılıyor. İntikam konuşmaları, beddualar, mülteci kampları, kimlik kontrolleri, gece vakti atılan silahlar, pencereden uzakta oturmak, ağlayan kadınlar, kesilen kulaklar, yakarışlar normalmişcesine hayatın içinde akıyor. Sacco, birileriyle konuşurken insanların evlerde toplandığını, çay ve sigara içerek konuştuklarını, bağdaş kurarak uzun oturarak kahırlanarak lafladıklarını betimliyor. O sayfalarda gri ve siyahı, anlatılan atmosferi ve dramatik hatıraları pekiştirecek ölçüde maharetle kullanıyor. Yer sofralarını, kilimleri, terlikleri, minderleri, fincanları televizyonun yerini doğru istifliyor. Belgeselci hassasiyetini eksik etmiyor metninden.

Sacco, asıl hikayesinin epeyce etrafında dolaşmayı tercih etmiş, hatta o hikayeyi farklı biçimlerde yeniden ve yeniden kurmuş. Hafıza ve hakikat meselesini bilerek öne çıkarmış ama asıl hikayenin sarsıcı yönü ne yapılsa eksilmiyor. İsrail askerlerinin yetişkin erkekleri meydanda, bir okul bahçesinde toplayarak yaşattıkları ölümcül şiddet insanın içini sızlatıyor. Korkunç olan şu, acı ve korku hiç azalmış değil bugün. O günleri anlatanlar aralıklarla gözyaşı dökseler de onları dinleyen, bugünü yaşayan Filistinliler kemikleşmişler, dram için ayıracak vakitleri yok, intikam diyorlar, nasıl kazanırız, nasıl canlarını yakarız? Ne desek az, Gazze siyaha boyalı bir ev. 

Radikal Kitap, 31.8.2012

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails