Mustafa Şekip [Tunç] 1921 yılında, Gülmek Nedir ve Kime Gülüyoruz [Suhûlet Kitaphanesi] adlı bir kitap yazıyor, aslında yaptığı, Henry Bergson’un Gülme (La Rire ) adlı kitabının yerel örneklerle zenginleştirerek bir özetini çıkarmak. Bu açıdan kitabı sadece mizah değil, Türkiye’deki Bergson literatürünün bir parçası saymamız gerekiyor. Bergsonculuk, bilindiği üzre pozitivizme karşı çıkarken muhafazakâr modernliğin düşünsel açılımlarını sahiplenir. Mustafa Şekip, kitapta, yalın bir özet yapmıyor, mizahı ve gülmeyi anlatırken doğrudan ve dolaylı olarak muhafazakâr-Bergsoncu bir toplum modelini resmediyor.
Mustafa Şekip’e göre komikler, lâ-içtimaî (toplum dışı) insanlardır; uzun uzadıya sıralıyor kimler olduğunu, özetliyorum: ‘dalgınlar, şapşallar, vurdumduymazlar, hasisler, kuruntulular, züppeler, kendini beğenmişler, kabak çiçekleri, yobazlar, dalkavuklar, evet efendimciler, edepsizler, idare-i maslahatçılar, derkenar okurcasına konuşanlar, çıtkırıldımlar, hödükler, pısırıklar, bilgiçlik taslayanlar, sonradan görmeler, düddürü leylalar, kenarın dilberleri her cemiyette yaftalı komiklerdir’. Bu nitelemeler, onun gülme ile ilgili düşüncelerini de yansıtıyor. Toplum dışı derken kastettiği, ‘marjinallik’ ya da ‘bu toplumu biliyor ve onu bu biçimiyle reddediyorum’ türü bir şey değil. Komikler, toplum tarafından marjinalize ediliyor da değil. Çünkü gülme, toplumu birbirine yakınlaştıran ve insanları ‘düzelten’ bir araç ona göre. Toplum dışılığı komikliğin nedeni olduğunu gösterirken, komik olmayı ‘ruhta’ olması gereken elastikiyet ve değişkenliğin yokluğuna / kaybolmasına bağlıyor. Örneğin fikri sabit olmak, zekânın katılaşması; bazı fena huylar ise seciyenin haşebiliğidir -odun derecesinde sert olmasıdır. Beden ruhtan yani zarafetten uzaklaşarak katılığa gittiği ölçüde komik olur.
Mustafa Şekip için toplum, süreklilik ve düzeni temsil ediyor. Topluma herhangi bir hakikat iddiasına dayanarak müdahale edilmemelidir, toplum zaten organik değişim imkânlarını sezebilmektedir: ‘Cemiyet, ne zekâ ne de seciyede huşunet (sertlik, kabalık) görmek istemiyor, onun ideali, efradını birbirine yaklaştırmak ve benzetmektir (...) yegâne intikam silahı ise gülmedir (...) Gülmek, cemiyetin sathındaki sosyalleşemeyen kabalıkları kazıyan toplumsal bir silahtır. Gülme, cemiyetin en muazzib (eziyet veren) vasıta-te’dibidir (edeplendirme aracıdır)’. Gülme bizi uyarır, çevre ile teması terk etmemek, olanı görmek ve düşünmek gerektiğini hatırlatır. Sosyal kusurları gülmek sayesinde hafifletip, yok etmekle hem kendimize hem de gülünç olanlara hizmet etmiş oluruz.
Şekip’in özetlemeye çalıştığım Bergson yorumu ve yaklaşımı, doğrusu oldukça çelişkilidir: öncelikle, gülmeyi, hem bir edeplendirme aracı hem de bir saygısızlık olarak görmektedir. Diğer yandan gülmenin otorite tarafından nasıl karşılandığı / nasıl kullanıldığı üzerine bir yorum yapmamaktadır. Gülmenin otoriteye yönelebileceği hususunda da herhangi bir yargısı yoktur. Bütün kitapta gülme ile mizah kavramları birbirine karıştırılmakta, gülmeye toplumsal bir amaç yüklenmekte- hemen her şey cemiyetin olgunlaşması adına irdelenmektedir. Kolektif gülmenin kişilik bozuklukları, makineleşme ve dalgınlıklardan çıktığını söyleyerek gülmenin/mizahın alanını daraltmaktadır. Mizah aracılığıyla ötekileştirilen azınlıklardan bahsedilmemektedir. Toplumun yaratıcı sezgilerine duyulan mutlak güven nedeniyle ‘çoğunluk haklıdır’ görüşü hâkimdir. Gülme, ‘uygarlaştırıcı etki’ olarak tanımlanmaktadır ama gülmenin uygarlığın kendisine yönelik bir tepki olabileceğine dair bir argümana sahip değildir. Karagöz, Kavuklu ya da Nasreddin Hoca’nın uygarlığın kısıtlayıcı etkilerinden geçici olarak kurtulma hakkı aldığı, özgür ve yasaksız konuştuğu düşünülmemektedir. Esprinin, bastırılmış bir cinsellik ve dilden (argodan) beslendiğine dair Freudyen bir yaklaşımı ya da kuşkusu da yoktur.
Şekip’in anlattığı gülme, estetik ve şekillendirici, siyasi keskinliğinden arındırılmış incelikli bir gülmedir. Kastedilen nüktedir. Oysa hayatın içindeki gülme, estetik ve şekillendirici üst yaşam modelinin elverdiğinden daha sefil koşulları gerektirir. Bu gülmenin içinde medeniyetin görmek istemediği grotesk gülme vesileleri de vardır: Sıçmak, osurmak, geğirmek ya da düzüşmek vb. Mustafa Şekip ise ahlâkı nükteyle canlandıracak, nükteyi de ahlâkla dengeleyecek bir gülme önermektedir. Gülme ve mizah, toplumdaki yaraları ya da bunlara sebep olanları teşhir etmekten çok, iyileştirici özelliğiyle düşünülmektedir.
Bergsonculuğun da etkileriyle, ‘mizah, yön gösterici ve iyileştirici olmalıdır’ görüşü o denli yaygın kabul görmüştür ki, cumhuriyetin ilk elli yılında herhangi bir farklı görüşten söz eden tek bir mizahçımız olmamıştır. Bergson’un La Rire ’ı Türkçeye çevrilmiş, mizah ve gülme hakkında referans kitap itibarı görmüştür. Cumhuriyetin kurucu kadrosunun idealleriyle örtüşmesi, sanatın bu çerçevede tanımlanması veya muhalif öğelerinden arındırılmış olması yaygınlaşmasının nedenleri olarak sayılabilir. Böylesi muhafazakâr bir görüşün süratle sahiplenilmesi ve yıllarca hiç sorgulanmaksızın yaşaması, memleket mizahının karakteristiğini de açıklıyor, asıl bu ilginç.
Not: Bu kitap, en az on yıl önce, Ömer Türkoğlu’nun çeviriyazısı ile Turgut Çeviker’in Mizah Kitapları Dizisinde (İris Yay.) yeniden yayınlanacaktı, ekonomik nedenlerle mümkün olmadı sanıyorum.
Birgün Kitap, 20.2.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder