![]() |
Cumartesi, Temmuz 26, 2025
Cuma, Temmuz 25, 2025
Ben büyürken yalnızlık
Geçtiğimiz günlerde, şehrimizin tatlı alkoliklerinden bir arkadaşımla karşılaştım. Ailesindeki herkesin genetik olarak uzun yaşadığını, kendisinin ise üç kuruşluk emekli maaşıyla yalnız ve yoksul bir hayat süreceğini, öldüğünde günlerce bulunamayabileceğini filan anlattı. Tarumar oldum. Of puf.
Şunu da ekleyeyim: ben büyürken yalnızlık, sadece yaşlılık değildi elbette, şiirlerde ve şarkılarda geçen aşk acısıydı, romantizmdi. Aşık olunca söyleye söyleye kahrolurduk. “Yalnızım doktor, çın çın” yapardık.
Yaşlılık ve aşk...Başka?
Yetmişli yıllarda evden kaçmak isterdik, özgürleşmeye, kaderimizi değiştirmeye, aileden kurtulmaya… Ama doksanlardan sonra eve sığınmaya başladık. Yalnız kalmak istemezken yalnızlığı tercih eder olduk.
Dijital yalnızlık ise bambaşka bir şey. Yaşlıların yalnızlığı değil, eski şarkılardaki sevgili özlemi hiç değil. Romantize edilecek bir tarafı da yok. Bu, bir duygudan çok, çağın arızası gibi duruyor. Klinik bir sorun.
Çevrimiçi olan ve biteviye bildirimler alan ama gerçek ilişkiler içinde bulunamayan insanların yaşadığı bir durumdan söz ediyoruz. Psikiyatrist bir arkadaşım sadece şunu söyledi: “Son on yılda yalnızlığı tanımlayan o kadar çok kavram üretildi ki, bu bile meselenin ne kadar büyüdüğünü gösteriyor.”
Gerçekten de öyleymiş. Doomscrolling’den (sürekli kötü haberlere bakmak), dijital dikkat dağınıklığına, anlamsızlık hissinden öfke patlamalarına kadar uzanan pek çok şey, “dijital yalnızlığın” içindeymiş. Sosyal medyada okuduğunu anlamadan yorum yapanlara “idrak yoksunu” derdim. Meğer bu da yalnızlığın bir belirtisiymiş. Sosyal medyada ilgisizlikle karşılaşmak, beğeni alamamak, görülüp yanıtlanmamak gibi mikro-yalnızlıklar varmış.
İstisnasız hepimiz başkalarının hayatlarından haberdarız ama onlarla gerçek bir bağ kuramıyoruz. Bu durum hem lüks hem yük olabiliyor. Lüks, çünkü bazen gerçek temastan kaçmak isteriz. Yük, çünkü tüm sosyal temaslarımız dijital olursa, gerçek dünyaya olan aidiyetimizi yitirebiliriz.
Bence yalnızlık, bir tür “açlık”. Mecaz olarak söylüyorum ama bence beynimiz bunu tehdit gibi algılıyor ve anksiyete üretiyor. Bu his arttıkça insanlar daha da izole oluyor. Bu da daha fazla yalnızlığa yol açıyor. Hatta bunca insanın eklem ağrısı çekmesinin bile bunda bir payı olabilir. Sanki beyin yalnızlık ağrısı üretiyor. Bu benim kesin fikrim ve tartışmaya kapalı.
Geçenlerde eve kitap getiren kargocu, “Abi sen yalnızlığı seviyorsun di mi, kitap okuyanlar sever” dedi. Hıhıı dedim ama cevabımı bilmiyorum. Galiba seviyorum ama her şeyin "fazlasından" korkarım. Bir arkadaşım yalnızlığıyla baş edemediğini söylerse, onunla daha çok vakit geçirmem gerektiğini bilirim. Yalnızlık bir hastalığa dönüşmesin isterim. Tadında bırakalım canım kardeşim derim.
Haksız mıyım Mıstık abi, birer tane yaprak sarması…güzel olmaz mı…
Perşembe, Temmuz 24, 2025
Mizojini ve empati
![]() |
![]() |
Çarşamba, Temmuz 23, 2025
Aracınız sanatçı değildir
![]() |
Yapay zeka, sanatsal üretim yapmakla birlikte bir sanat aracı değil, toplumsal sorumluluk taşımakla birlikte vicdani bir akıl hiç değil. Önceliği, yaratıcılık göstermek ve yenilik yapmak değil, hemen her koşulda ihlalleri önlemek.
Çünkü o bir sanatçı değil; bir araç, bir yapay zekâ modeli. Sanat üretmesi demek, bir kullanıcı isteğini yorumlaması demek. Ve bu yorumlama süreci, yalnızca estetik ya da içerik taleplerine değil, etik kurallara, toplumsal normlara ve yasal sınırlandırmalara bağlı.
Sanat, malum, tarihsel olarak her zaman sınırları zorlar. Cinsellik, şiddet, tabular, siyasi eleştiri, toplumsal normların bozulması… Sanatın en büyük işlevlerinden biri, bastırılmış olanı görünür kılmak, toplumu rahatsız eden imgelerle yüzleştirmektir. Egemen ahlakın karşısına sanatın özgürlüğü çıkar.
Oysa yapay zeka bunu yapamaz, bir sanatçının yerine geçemez. Kendiliğinden yaratamaz, siyasi ya da estetik bir risk alamaz, bir değerler silsilesi üretemez. Ve hepsinden önemlisi, yaptığı çalışmanın arkasında duramaz, sorumluluğunu üstlenemez. Onun için sorumluluk, hukuki, etik, sosyal sorumluluk anlamına gelir.
Yapay zeka kullanarak görsel ürettiğim için eleştiriliyorum, kimi arkadaşlarım yüzüme de söylediler, bir kısmını başkalarından duydum. Herkese anlattığımı yineleyeyim, Photoshop çıktığında ağlayan grafikerler gördüm.
Böyle bir keşif ve üretim alanı artık var ve ne kadar kavga ederseniz edelim, ne kadar sevmezsek sevmeyelim, bu gerçeği değiştiremeyiz. Var işte ve hep birlikte kullanacağız. Yaptığım işler nedeniyle ileride ben de mağdur olabilirim, klişeleri yapay zeka kolaylıkla üretiyor çünkü.
Hissettiğimi yazayım, olumlu tarafından bakıyorum, ben "aracı" gayet ansiklopedist ve yaşadığım hayata bakarak gayet “demokratik” buluyorum. Tabii ki endişe duymamızı gerektirecek tartışmalı çok yönü var, ne ki, olumlu yönleri bence onlardan fazla... Aracı bilmeye ve öğrenmeye, onunla rekabet etmeye mecburuz.
![]() |
Salı, Temmuz 22, 2025
Genjlik
![]() |
![]() |