Cuma, Mart 10, 2023

Bozkır hakkında

Bozkır ikinci sezon üç haftadır yayımlansa da diziyle ilgili sosyal medyada paylaşım yapamıyordum,  yapmak garip ve ayıp geliyordu. Bir tür mahcubiyet,  haklı bir sıkıntı gibi iyi ve normal hissedemiyordum… 

Dün (Perşembe) dördüncü bölümü yayınlandı, zaten hepi topu sekiz bölüm… “Hayat devam ediyor” duygusunda kalmaya çalışsam da  yaşanan facia gereği kolay olmuyor, bütün gün, ne desem de paylaşsam, duyursam diye kıvranıp durdum.  Akşam bir şeyler paylaştım. Aşağıdaki metin  paylaştıklarımdan derlendi. 

Şu notu düşmem gerekiyor, meseleye Bozkır'ın bahtsızlığı diye bakmıyorum, bir facia oldu, onun yanında haliyle bunlar faso fiso… Üstelik, kişisel olarak yaşadıklarımı ve yazarak hayatımı sürdürebilmemi her zaman bir lütuf olarak gördüm, pek ah vah edecek değilim. Bilen bilir, iyiyse yaşar ve hatırlanır. 

Bozkır’a gelince,  her hikaye bir uyumsuzluktur, yeter ki bir yerlere dokunsun, umarım diyelim, Bozkır da bir yerlere, birilerine dokunur… 

(…) Bu vesileyle yine sosyal medyada yazılmış bana sorulmuş bazı sorulara cevap yazayım (…) 88 plaka ilk sezonda bulduğumuz bir çözümdü, hikayenin hayali bir şehirde geçmesini istedik. Nedeni de çok açık, insanlar hassaslaşabiliyor ve en basit ifadesiyle “anlatılanı hakaret sayarak” dava açılabiliyor, hal bu olunca özellikle bir yeri -şehri değil de bir aurayı kastetmek istedik (…) 

Evet, Eskişehir'de çekildi, çünkü burada bir kaç iklimi birarada görebiliyorsunuz, yeni ve eski, metropol ve taşra yaşıyor ayrıca... Bizim hayali şehrimiz için bereketli bir memba oldu. Sezona ismini veren Kırıkhayıtlar'ı bu hayali  şehrin bir ilçesi olarak kodladık.  Hayıt ağacı ve otu ile ilgili meraklısı için üçüncü bölümün sonunda bir bonus videomuz var. Hatırlatmış da olayım her bölüm sonunda jenerik bittikten sonra küçük videolarımız var, kimisi ironik, kimisi enformatik, meraklısına (…) 

Neden katili en baştan gösterdiğimiz sorulmuş, haliyle bu bir tercih, katil kim tahmininin bir tür hayal kırıklığı yarattığını düşünüyorum, nasıl yakalandığına odaklanmayı tercih ediyorum. Bozkır bir aura ve iklim hikayesi, asıl iştahını oralardan alıyor. (…) 

Bölümlerde kullanılan türkülerle ilgili enformatik bilgiye arka jenerikten ulaşabilirsiniz. Dizi için özel olarak icra edilmiş çalışmalar olduğu için ayrıca bir yerde şu an için dinleyebilmek mümkün değil. Hepsini düşünmüştük ama yaşadığımız deprem malum (…) Jeneriğimiz ile ilgili övgüler aldık, baştan beri hayal ettiğimiz bir şeydi, o sebeple seviniyorum. 2021 kasım ayında senaryoyu bitirdiğimde halı elimdeydi... Özgür (Çakır) aklımızdan geçeni çok iyi anladı, uyum ve yaratıcılık gösterdi, eksik olmasın (…) 

3.Sezon olacak mı bilmiyorum, Bozkır'ın bu kadar yıl sonra ikinci sezonunun olmasını seyirci beğenisine borçluyuz. Şu an başka bir şey yazıyorum. Olursa, ona o zaman çalışırım. Amerikalıların domine ettiği bir sektörde yerel içerik üretmek eskisi kadar kolay değil  (…) Evet yönetmenliğe ve yazdığım senaryoların reelize ederken sette olmaya devam etmek istiyorum,   farklı bir deneyim oldu, tekrar tekrar yapmak isteyecek kadar büyük heyecan duydum. (…) 

İki yönetmen nasıl çektiniz deniyor, sektörün ezberleri var, tek adam, tek karar verici filan. Hiç inanmadım bunlara, kolektif bir iş bu, önemli olan birbirini anlamak ve yapmayı istemek, arzu duymak ve paylaşmak...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Beklediğimize değen, çok güzel bir çalışma olmuş Tüm ekibini
ellerine sağlık, tebrikler
Çenebaz

sevgili günlük dedi ki...

ikinci sezona henüz başlamadım ama ilk sezonu ayıla bayıla, zevkten dört köşe olarak izlemiş, amatörce olsa da bloguma bir eleştiri yazmıştım. Şöyle demişim o zaman:

''Neden İzlemeli:

1. İlk dört bölüm adamlar öyle bir atmosfer yaratmış ki..Tıpkısının aynısı True Detective. Nasıl ki o diziyi izlediğimizde yarı Louisiana’lı oluyoruz , Bozkır da bizi alıyor, Kırıkkale / Yozgat gibi bir yerin içine bırakıveriyor. Şu jenerik klibindeki 44. saniyeye bakınca kalbi pır pır eden bir ben olamam değil mi? Yiğit Özşener ve Ekin Koç’un eş zamanlı yürüyüşleri acayip güzel olmamış mı?

2. Yine ilk bölümlerde karakterlere, özellikle Yiğit Özşener ‘in oynadığı Seyfi Başkomiser’e ciddi emek harcanmış. Az ama öz konuşan, kederli, ağır bir adam..Ekin Koç , Nuri Pamir olarak deli dolu, daha yolun çok başında polis imajı çiziyor. Yan rollerdeki Emniyet Müdürü, Seyfi’nin karısı, Nuri’nin sevgilisi, üzerinde düşünülmüş, diyalogları çok başarılı yazılmış karakterler.

3. Ziya olarak sahneye çıkan Sinan Demirer , Köçek rolündeki Ahmet Varlı ışıl ışıl parlıyor. Ülkede ne yetenekler var da haberimiz yok. Bunlar nasıl oyunculuklar?

Saç-baş yolduran kısımlar:

Bunlar nasıl polis? Nuri Pamir genç, tecrübesiz tamam ama iki adım ötelerindeki katile ateş edemiyor, kendinden yaşlı ve yaralı adamı elinden kaçırıyor. Katil elini kolunu sallayarak gidiyor, yardım çağırmayı, trafik ekiplerine haber verip aracı durdurmayı akıl edemiyor. Silah tutmayı bilmiyor. Soruşturmadayım demiyor, polisim demiyor, kafa göz dalıyor karşısındakine, sanki lise talebesi.

Sorgu sahneleri faciaydı. Kim ne derse inanıyorlar, araştırma yok. İfadeyi doğrulama yok. Delilleri çıplak elle tutuyorlar, olay yerinde dingonun ahırı gibi dolaşıyorlar. En kritik sahnede, bir sürü ceset bulunmuş; katil olay yeri inceleme ekibinden biri gibi aralarına girmiş, itfaiyecilerle konuşuyor! Kimse fark etmiyor. Suçlu hep yanı başlarında, öldürülen çocuğun cenazesinde bile var, zahmet edip etraflarına bakmıyorlar.''

Umarım ikinci sezonda polislik kısmı biraz daha özenli işlenmiştir. Merakla bekliyorum izlemeyi.
Ellerinize sağlık. Kutluyorum hepinizi.

Related Posts with Thumbnails