Salı, Mayıs 17, 2022

O havanın...

Geçtiğimiz günlerde "televizyon" hakkında yazan bir gazeteci, yeni yayımlanan bir diziyle ilgili fikirlerimi sordu. Cevap vermedim, ilke olarak vermiyorum, eş dost arasında bile konuşuyorum diyemem,  bir  arkadaşım, bunu profesyonel bir mesafe olarak niteledi, piyasanın içinde olmamla ilişkilendirdi. Tam da soramadım, çekindiğimi mi düşündü acaba,  "dedim olabilir", uzatmanın bir manası yok çünkü...  O gazeteciye ve arkadaşıma söylediğim şey şuydu,  o tartışma havasının içinde olmamayı tercih ediyorum, işe güce bakayım istiyorum. 

Popüler olanı konuşuyoruz, hepimiz az ya da çok etkileşim bağımlısıyız. Yeni olan bir film, bir dizi, bir şarkı, bir tartışmayı irdelemeyi, sallamayı, küçümsemeyi, anlam katmayı ya da anlamsızlaştırmayı seviyoruz.  Överken ya da azımsarken kendimize itibar katmak istiyoruz. 

İki satır kendimden söz edeyim, öyle ya da böyle, yazarak geçiniyorum. Sanatın, edebiyatın, senaryonun ya da yazdığım doktora tezimin son kertede hayat karşısında yetersiz kalacağını daha en baştan kabul etmiştim. Senaryo işinde ne yaparsam yapayım, mainstream içinde yazdığımı biliyordum, hissettiğim edebi tiksintiye karşı hissettiğim edebi arzuyla mücadele etmem gerektiğini de biliyordum. 

Bunu bir akademisyen, editör ve yazar olarak elbette biliyor ve yaşıyordum. Ama ne akademi ne de edebiyat, popüler kültürün merkezinde değiller. Böyle bir sürükleyici etkileri yok. Popüler olanı etkileyen çok şey var...dışarısı ve içerisi ister istemez farklılar. 

Popüler kültür üretimlerine dikkatle bakarsanız, neyin neden sevildiğini veya sevilmediğini anlayabilmenin pek mümkün olmadığını anlarsınız. Kendisi sevdiği ya da sevmediği için kestirip atan münekkit çok ama durum sahiden öyle değil. Çok konuşulduğu için elbette, like-unlike çeşitliliği say say bitmez ölçüsünde. Dizi sorulmuştu bana, o dizi "hiç beğenilmemiş" olabilir ama buna rağmen çok seyredilmiş olabilir. Veya çok beğenilen dizi o sonuna kadar seyredilmemiş olabilir. Üstelik, o dizinin beğenip beğenilmediğini seyirci yorumlarından çıkartıyorsak eğer, manipüle edilmiş bir kamusallığın içinde üretilen yorumlar olduğunu da hatırda tutmamız gerekiyor. 

1 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Doğru bir duruş olduğunu düşünüyorum.
Sonuçta bunu iş olarak yapan eleştirmenler var, bu görev onların olmalı. Siz yaratıcı, onlar eleştirici, bizse izleyici / okur koltuğundayız.
Bir izleyici - son yıllarda izlemeyici - olarak açıkcası yaratılan "eser"lere sanat demek benim gibi eğitimsiz bir göz için bile zor, nedeni sanırım birbirinin çok aynı olması, "beklenilen" dışında yeni bir basamağa çıkarmaması, sanki "konu budur, şimdi yazın" denmiş ve insanlar yazmış, yönetmiş, oynamış gibi olunca.. Bilemiyorum. Hiç konuşmamak en iyisi. Yapılıyor. Kitlesi var. Peki.
Popüler kültür zaten bu nedenle "popüler" değil mi.

Related Posts with Thumbnails