Cumartesi, Ekim 08, 2016

İhbar ve Şikayet



Ayrımız gayrımız yok. Konuşuyoruz. "Eliyle koymuş gibi buldular" diyoruz, "E bunları oraya kim getirdi" diyoruz. "E bunlar niye darbe yaptı ki zaten iktidardalarmış, her yeri ele geçirmişler meğer" diyoruz. Of puf, vah vah, tüh tüh konuşuyoruz. Aylardır, sokakta yolda bayırda hepimiz çeşitli nedenlerle anlamak, eleştirmek, kızmak vs için bu meseleyi konuşuyoruz.

Suçun şahsiliği dikkate alınmadığı için Fetöcü nitelemesiyle pek çok insan tutuklandı, işten atıldı, banka hesaplarına el konuldu, açığa alındı. Çember daralmıyor, genişledikçe genişliyor.
Avrupalılar en çok bu meseleyi anlamıyor, bu kadar kısa sürede, bu kadar insanı nasıl tutuklayabildiğimize şaşırıyorlar. Delilleri merak ediyorlar.

Kestirip atıyoruz, işte şu yıl yapılan sınavda cevaplar sempatizanlara verildi deniyor. Biz o sınavda yüksek not alan herkese işten el çektiriyor, pasaportlarına el koyuyoruz mesela. Birilerinin o sınavda sahiden yüksek not alma ihtimaliyle ilgilenmiyoruz. Masumiyet karinesi denilen şey ancak mağdur olduğumuzda mı aklımıza geliyor? Basit bir örnek.

Herkesin konuştuğu da bu daha çok, kimle konuşsan, büfeciyle, taksiciyle, bakkalla şunla bunla konuşsan, istisnasız herkes bir haksızlık yapılabileceğini ihtimal olarak kabul ediyor. Kurunun yanında yaş da yanacak diyor, at izi it izi filan diyor. Hak da veriyor.

Böyle zamanlarda konuşmak lazım. Herkesle sakin sakin, usul usul konuşmak lazım. Fetöcü diye üniversiteden atılan solcu arkadaşlarımı söylüyorum, sırf muhalif oldukları için bu hengamade kahır çektirilen, üstüne gidilen, darbecilerle cemaatle ilgisi olmayan insanları anlatıyorum. Sempatizanla eylemcinin aynı şey olmadığını anlatıyorum.

İki tür tepki alıyorum. Birincisi, suçlananların düzenbaz-madrabaz olduğu, herkesi kandırıp, kendilerini masum gösterdiğine inanılması. Laf, kibarca "abi bunlar seni de kandırmıştır"a geliyor. Yine anlatıyorum, bildiğimi, tanıdığımı anlatıyorum, bak diyorum, bu adam, şuradaydı, şuradan şuraya geldi, yükseldi, şöyle oldu, böyle oldu, ona hiç dokunulmadı. Solcuyu, Fetöcü diye okuldan attılar, öğretmeni grev yaptı diye işten uzaklaştırdılar.

İşte o zaman, daha önce rastlamadığım bir tepki alıyorum. Abi diyorlar, ihbar et o adamları. Akılları, tutuklananda değil, tutuklanmayanlarda...

Orada, kalakalıyorum, çünkü şunu anlıyorum. İnsanlar bürokratların yanlışlık yapacağına inanmıyor. Sokaktaki insan, en babayiğidi, onların yanlış yönlendirildiğine inanıyor, o bürokratları devletle özdeşleştiriyor. Onlar devlet değiller, devletin gücünü ve itibarını kullanan senin benim gibi insanlar demek, bunu anlatmak hiç kolay olmuyor...

İhbar iştahını bir kalem geçelim. İnsan, insanı iyileştirir. İhbar, sağcıların işi... Şikayet bahsinde de bildiğim şu: şikayetçi olduğum insanlara, gidip bir başkasını şikayet etmek bence büyük ahlaksızlık. Yok bunu yapacaksan, o insanlardan şikayet etmemen gerekir. Ben şikayet merciinden şikayetçiyim.

Sabretmeli, işin içinden kolay çıkılmayacak...Kimsenin kurdu, kimsenin ihbarcısı olmam demek kolay anlaşılmayacak...Bilerek yaşamalı.

Konuşalım faslındaysa basit şeyleri hatırlatmak, yinelemek gerekiyor.  Demokrasilerde, yaşadığımız cumhuriyette "muhalif olmak suç mudur?" veya mesela şu, biz hangi yılda yaşıyoruz?

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails