Bir önem sıralaması yapamam. Bence anlatıyı yaşatan şey iyi hikâye
olup olması... Filmi izleten, kitabı okutan en önemli unsur bu... Bir meseleye denk
düşmek, beklentiyi karşılamak, bunlar elbette hayati ama evirin çevirin aslolan
iyi hikâyedir. Çizgi romana iyi edebiyata ulaşmak için bir araç işlevi yükler
kimileri. Önce onları okuyacaktır sonra iyi edebiyatı filan. Pedagojik
hassasiyetleri ben de dinliyorum ama katılmıyorum, çizgi roman belediye otobüsü
ya da servis aracı değil. İyi hikâye anlatırsa okunan bir şey... Önemini kendi
yaratabilirse değerli olur. (...) ben bağıran, suçlayan, yaftalayan
adamları ve onların yazdıklarını sevmem. Küçük insanların geçim dertleri var,
bizim politize ettiğimiz biçimde o sorunları farketmeden yaşıyorlar veya bizim
kadar önemsemiyorlar, üzerlerine düşünmüyorlar. Bazı büyük meseleler geçerken
anlatılırsa daha uzun yaşar ve etkili olur hissiyatını taşıyorum. (...) Mutsuzdum,
akademide çok kavga ve husumet vardı. Kaçmak için fırsat arıyordum. Aslında
üniversite her yerde kötü değildir, ben galiba doğru bir yerde değildim. Kitap
okumak-yazı yazmak istiyorsanız yapabileceğiniz çok iş yok aslında. Ya
üniversitede olacaksınız ya da editörlük yapacaksınız. Ben şanslı bir adamım.
İkisini de yaptım, yapıyorum. (...)
O
kadar çok farklı işi birarada yapmak zorundasınız ki Türkiye’de. Çok şikâyet de
edemezsiniz, çünkü sanıldığı kadar çok yayınevi yok Türkiye’de. Yayınevi
yaşamalı ki siz de devam edebilesiniz. Tasarlıyorsunuz, okuyup yönlendiriyor,
redakte ediyorsunuz. Kapağı düşünüyorsunuz, reklamı, söyleşiyi, çıkacak
yazıları şunu bunu… Sevmeden yapılabilecek bir iş değil bu. Severseniz hayal
kırıklığınız azalır. Severseniz affedersiniz, yola devam edersiniz. Severseniz
filan diyorum ya…dikkat ederseniz o sevgi de saplantılı aslında. Obsesif
olmanız gerekiyor. Kaleminiz, diliniz, okur yazarlığınız filan olacak demiyorum
dikkat edin. Türkiye’de tecrübe süratle kazanılıyor. Son üç ayda okuduğum ve
taradığım sayfa sayısı onbini geçti. Bu kadar okursanız çalışırsanız hepsini
öğrenirsiniz. Ama sevmek başka bir şey. Sevmezseniz katlanamazsınız.
(...) Çeviri eser, hazır olarak geliyor. Size yaratıcılık imkânı tanımıyor.
Çeviriye bakıyor, karşılaştırıyor ve okuyorsunuz, açıklayıcı müdahaleler
yapıyorsunuz en fazla. Ama telif eser öyle değil, daha canlı ve yaşıyor. Size
dokunuyor. Yan yana yürüyebiliyorsunuz. Heyecan duyduğum işi yapmak istiyorum.
Telif eserler beni artık heyecanlandırmıyor, onu demek istemiştim. (...) yazar
arıyorum, genç yazar bulmak istiyorum, takip etmeye çalışıyorum. Elimden
geldiğince izliyor ve araştırıyorum. (...) Doğrusu editör olarak ulaşmak
istediğim bir nokta yok. Bir iki tane hayalim var onları yapmak istiyorum ama
hayat bu, nereye varırım, nerde kalırım ölçemiyorum. Bir çırağım olsun istemem,
usta olduğumu düşünmüyorum. (...) Yok be yahu bir de editör mü takip edeceğim
desem... Yazarlar, çevirmenler, çizerler yetiyor bana… Yetişemiyorum. Bir de inanın,
sanıldığı kadar çok editör yok. Ben editör dendiğinde Tanıl Bora
derim başka da birini sayamam. (...) O kadar çok kötü dosya okuyorsunuz ki
insan bazen okumaktan soğuyabiliyor. Sırf keyif için okuyamaz oluyor, kendinize
vakit ayıramıyorsunuz. Sevdiğim bir kitabı ben hazırlayamadım diye üzülmüyor,
oh sadece okuyacağım diye seviniyorum. (...) Bir reçetem yok. Ben yazarlar
dışında iyi çevirmenleri izlerim, ne yapıyorlar merak ederim. Kimin çevirdiği
çok önemli, kimmiş bir bakın derim. Titizlik görülebilir bir şeydir. İster
istemez editörü olan yayınevlerinin kitaplarını izlemek gerekiyor. Bu kitabı
birkaç kişi okumuş, çalışanlarının emeğin maddi karşılığı verilmiş anlamına
geliyor çünkü. Bunlar dışında tasarım ve baskı gibi pek çok ölçüt var seçmek
için. Her okur, iyi kitap tanımını kendi yapar ama bu tanım hep değişir. Yirmi
yaşında sevdiğiniz bir şeyi kırk yaşında tekrar ediyorsanız eskisi kadar çok
okumuyorsunuz demektir. Bir de insan sevdiği yazarın her kitabını hemen
okumamalı, saklamalı. Mutlu olduğu ve mutsuz olduğu zamanlara saklamalı. Bu
kadar kolay tüketmemeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder