Neil Gaiman (d.1960), son yirmi yılın en önemli yazarlarından biri. Hem ne yazdığı merak ediliyor, hem kitapları çok satıyor vs. Onu sadece çizgi roman değil geniş anlamda edebiyat dünyasının yıldızlarından biri saymak gerek. Bir kuşakla birlikte büyüdüğü, hakkındaki ilgi halesini dünün çocuk okurlarının yaşatıp büyüttüğünü iddia etmek herhalde yanlış olmaz. Özellikle İngilizce konuşulan ülkelerde Neil Gaiman ismi kuşkusuz bir marka değeri taşıyor. Bu da global ölçekte pazarlanan bir isim olması sonucunu beraberinde getiriyor. Öyle ki kitapları Türkçede yayınlanmadığı dönemlerde dahi Gaiman hakkında konuşan ve yazan bir kesim vardı. İngilizce dolayımıyla çizgi romanları, gotik hikâyeleri biliniyor, başkalarına tavsiye ediliyor ve fan hararetiyle savunuluyordu. Sonraları Gaiman Türkçede yayınlandı ve hemen hiçbir kitabı beklendiği ölçüde başarı kazanamadı ve neredeyse hiç konuşulmadı. Azımsamak adına yazmıyorum bunu. İngilizce anaakım medyada bazen her gün ve her zaman kısa olan aralıklarla Gaiman hakkında bir değiniye, malumat ya da yoruma rastlayabilirsiniz. Tori Amos’la olan dostluğu, Amanda Palmer ile sevgili olmaları, twitter sayfaları, şiirleri, şarkı sözleri, ilginç ifadeleri vs. Şu ya da bu nedenle konuşulan bir yazara biz pek de itibar etmiyoruz. Çevirilerinin iyi olmadığını söyleyen fanlar var, bir karşılaştırma yapmadım ama bunun çok da etkili olduğunu sanmıyorum, yanlış-eksik çevirilere rağmen beğenilen kitaplar oluyor çünkü. Ne dersek diyelim, Gaiman hikâyeleri bizim hayatımıza ve yaşadığımız zamana denk düşmüyor. Batıdaki yoğunluk buraya sirayet etmiyor işte. Garip ya da değil, bir vakıa bu. Kuşkusuz Gaiman’ın değerini azaltmıyor bu durum.
Geçenlerde Gaiman’ın senaryosunu yazdığı Ölüm-Yaşamanın Ağır Bedeli adlı çizgi roman yayınlandı (Baykuş Kitap, 2010). İçeriğini özetleyecek bir ifadeyle iyimser bir çizgi roman Ölüm, tortusu-kendisi okura bunu hissettiriyor... Yavaş bir kurgusu var, bilinçli bir tempo elbette bu. Edebi nitelikli ve aslına bakarsanız epeyce şairane bir dilin tercih edildiği balonlar okuyoruz bolca. Ölüm meleğinin yüz yılda bir insan suretinde yeryüzüne inmesi, insanlar arasına karışması fikrine dayanıyor hikâye. Canını aldığı insanların ne hissettiğini anlaması için yapılırmış bu ritüel. Didi adlı neşeli, çevresine iyilik saçan, sağaltıcı genç bir kadın olarak iniyor dünyaya Ölüm. Kimle konuşursa karşısındakine bir ferahlama sağlıyor. İntihara meyilli, umutsuz ve epeyce kasvetli, zekâsı yüzünden acı çeken Sexton adlı bir delikanlıyla yolları kesişiyor. Biteviye daralan, çabuk sıkılıp öfkelenen mutsuz bir ergen bu...
Gaiman, bize seksenli yılların atmosferinde (ben sakaletinde demeyi tercih edeceğim) alt sınıfların yaşadığı bir mahallede geçen bir peri masalı anlatıyor. İyiliği ve paylaşmayı tuhaf bir süratle yaygınlaştıran Didi, karşısına çıkan her kötülüğü naifleştiriyor. Sexton’a hayatı öğreten, külyutmaz zekâsını ters yüz eden bir seyir yaşanıyor böylelikle. Gaiman’ın mahareti en çok diyaloglarda kendini gösteriyor. Amerikan çizgi romanında ‘yazarı’ öne çıkartan, anlatım kutularını ve balonları çoğaltan isimlerden biri. Yetmişli yıllarda gevezelik sayılan, önceki on yıllarda sadece olayı anlatmak için kullanılan ‘yazıyı’ edebiyata (veya metaforlara) yaklaştıran, okura zaman harcatan ve ondan itibar bekleyen, kim yazmış dedirten yeni bir dönem varsa eğer Gaiman işte bu yeni dönemin sacayaklarından biri. Anlattığı hikâyelerden ziyade anlatım biçimi, dramatize edici estetiği ve şairane sözcük seçimleri nedeniyle bambaşka bir ‘yazar’ sayılıyor. Miyazaki’nin kült animasyonu Prenses Mononoke İngilizceye tercüme edilirken içerdiği edebi gücü kaybetmemesi için kendisine başvurulmuştu örneğin.
Ölüm, onun küçük ve iddiasız bir hikâyesi. Farklılığının insancıl çıkarımlarında olduğunu söyleyebilirim... Bunu da gözümüze sokarak yapmıyor. Pedagojik olması nedeniyle okullarda okutulabilir nitelikte. Diğer yandan Tori Amos’un önsöz ve sonsözüne yer verilmiş, metinle ilgisini hem kuramadım hem de varolma gerekçesini pek anlamlandıramadım. Dahası var: Amos’un sondaki prezervatif kullanımına ilişkin bölüm, hikâyedeki cool kırıntıları silip götürmüş. Okunmasa da olabilecek ilgisizlikte. Son söz çeviriye: Çeviri olduğunu hissettiriyor.
Birgün Kitap, 10.7.2010
Birgün Kitap, 10.7.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder