Foto: Masis Üşenmezlink
Necmi Rıza, tangocudur. Ramiz’in kadınlarını inatla yaşatır; iç hoplatan, saltanatlı, kahkahası billur, milleti deli divane eden kadınları anlatır. Kemal Gökhan’ın ensesi kalın zontaları yoktur onun işlerinde. Tangocudur Necmi Rıza; kentli, kültürü mücessem, aklıbaşında, sözü sohbeti yerinde ve hepsinden gayrı vücudu muhkem kadınları -evet evet- erkekleri vardır. Bugün Ramize’nin, Çağçağ’ın ti’ye aldığı “prezentabl” adamlar Necmi Rıza’nın esas oğlanı jön prömiyesidir. İlhamını aldığı Ramiz’in dikizci eğlencesinin devamıdır o kadar.
Geçtiğimiz günlerde manga uyarlaması yayınlanan Yengeç Gemisi (Kanikōsen) romanı, proleter edebiyatın en iyi örneklerinden biri olarak gösteriliyor. İlk kez 1929’da yayınlanan çalışma, işkencede öldürülen komünist yazar Takici Kobayaşi’nin (1903-1933) magnus opum’u sayılıyor. Farklı dillerdeki yayın seyrine bakılırsa, Sovyetler ve ulusal komünist partilerce desteklenen yayınevlerinden neşredilmiş. Örneğin yazarın ölümünün hemen ertesinde Amerika’da Sovyetik yayınevi International Publishers (özetleyerek) yayınlamış. Yazarın akıcı dili ve alt sınıfların hayatlarını resmederken gösterdiği canlılık, anlaşıldığı kadarıyla komünist çevreler dışında yıllarca dikkate alınmamış, eylemciliği edebiyatçılığına galebe çalmış. Bazen yazarlar zamanlarının dışında değer kazanırlar, bir kitap beklenmedik bir biçimde unutulabilir ya da hayata dönebilir. Yeni bir eğilime denk düşmüştür, onu popüler kılan beğeni sönümlemiştir vs. Kanikōsen’in yeniden gündeme gelmesi, Japonya’da 2008 yılında yaşanan ekonomik krize denk geliyor; aynı yılın yazarın 75.doğum yılı olması, muhtemelen vicdanları huzursuz eden cinayetin hatırlanması gibi nedenlerle Kobayaşi ve Kanikōsen’e medyatik bir ilgi gösteriliyor. Kanikōsen’in 1953 tarihli sinema, 2006 yapımı manga uyarlamaları olmakla birlikte yenileri yapılıyor. Yordam Kitap’tan çıkan manga, bu dönemde yayınlanan yeni ve popüler versiyon.
Neil Gaiman (d.1960), son yirmi yılın en önemli yazarlarından biri. Hem ne yazdığı merak ediliyor, hem kitapları çok satıyor vs. Onu sadece çizgi roman değil geniş anlamda edebiyat dünyasının yıldızlarından biri saymak gerek. Bir kuşakla birlikte büyüdüğü, hakkındaki ilgi halesini dünün çocuk okurlarının yaşatıp büyüttüğünü iddia etmek herhalde yanlış olmaz. Özellikle İngilizce konuşulan ülkelerde Neil Gaiman ismi kuşkusuz bir marka değeri taşıyor. Bu da global ölçekte pazarlanan bir isim olması sonucunu beraberinde getiriyor. Öyle ki kitapları Türkçede yayınlanmadığı dönemlerde dahi Gaiman hakkında konuşan ve yazan bir kesim vardı. İngilizce dolayımıyla çizgi romanları, gotik hikâyeleri biliniyor, başkalarına tavsiye ediliyor ve fan hararetiyle savunuluyordu. Sonraları Gaiman Türkçede yayınlandı ve hemen hiçbir kitabı beklendiği ölçüde başarı kazanamadı ve neredeyse hiç konuşulmadı. Azımsamak adına yazmıyorum bunu. İngilizce anaakım medyada bazen her gün ve her zaman kısa olan aralıklarla Gaiman hakkında bir değiniye, malumat ya da yoruma rastlayabilirsiniz. Tori Amos’la olan dostluğu, Amanda Palmer ile sevgili olmaları, twitter sayfaları, şiirleri, şarkı sözleri, ilginç ifadeleri vs. Şu ya da bu nedenle konuşulan bir yazara biz pek de itibar etmiyoruz. Çevirilerinin iyi olmadığını söyleyen fanlar var, bir karşılaştırma yapmadım ama bunun çok da etkili olduğunu sanmıyorum, yanlış-eksik çevirilere rağmen beğenilen kitaplar oluyor çünkü. Ne dersek diyelim, Gaiman hikâyeleri bizim hayatımıza ve yaşadığımız zamana denk düşmüyor. Batıdaki yoğunluk buraya sirayet etmiyor işte. Garip ya da değil, bir vakıa bu. Kuşkusuz Gaiman’ın değerini azaltmıyor bu durum.
1949 tarihli Türkçede Kızıl Tehlike adıyla yayınlanan anti komünist çizgi romandan bölüm. Yazının başlığı ise altmışlı yıllarda AP'nin seçim sloganlarından biri. 27 Mayıs sonrası DPT, plan ve porgram vs konuşulunca AP ve Demirel "asıl pilava bakalım" diyerek populist bir kampanyaya başlamıştı. Plan-pilan uzun yıllar komünist ağzına yaraşır bulunmuştur. Keçi sakallı şeytani komunist de pilandan söz ediyor bu yüzden...Hep tezgah hep dış mihrakların emelleri işte...
Bu kareye çok güldüğümü hatırlıyorum. İnsan üzerinden yıllar yıllar geçtikten sonra böylesi bir geçmiş ayrıntısıyla yeniden karşılaşınca seviniyor. Bana o tarihte-en az otuz yıl önce- tuhaf gelmişti, hikâyede herkes ciddiyetle büyük laflar edip sonu ölümle bitebilecek cesaret deneyimlerine girerken işler beklenmedik biçimde tersine dönüyor, yönetim değişince az evvel idam mangasına ateş emri verecek subay umulmadık bir tornistan yapıyordu. "Öldürecektik ama madem düşmanımız kurtarıcımız oldu, siz de hasımken hempamız oldunuz, buyrun serbestsiniz". Bu kadar basit işte... Öte yandan bana komik gelen köftehor sarhoşun hiç bir biçimde durumu anlamamasıydı. Esrime halindeki bir flaneur gibiydi, ciddiyetin içinde yalpalayarak geziniyordu işte...
Allahın kendisiydi kahkaha, cennet bahçelerinden kovulan elma ısırığı. Sürgün oldu hayata, sonsuz ruhuyla direnişe. Kal dersin kalmaz, durmadı dolandı oralarda, masallarda ve kervanlarla. Krallarla soytarılaştı, devrimlerle kaçırıldı zamana. Her kaçtığında halkla soluklanıp halka üfledi harlanmış nefesiyle, ısıcacık oldu kimi yerler. Yerim yerim böbürlendi sonraları milletler, çocuk yüzlü folklardan gülmeleriyle. Mucize gösteren yatırıydı Nasreddin, Türklerin, Arapların, Farsların ve yedi milletin. Mezarını gösterdiler bizim diye zıplayarak tamamı. Yeryüzünün kendisiydi kahkaha, bütün dillerinden damıtılmış ve hepsinin kendisi.