Birkaç zamandır hakkımda “eleştiri” olmaktan çok uzak hakaretâmiz yazılar yazılıyor, üzülmüyor değilim. Herhangi bir tartışmaya girmek gibi bir niyetim olmadığı için yapabileceklerim oldukça sınırlı aslında. En azından iki yol görünüyor bana: Hukukta yaptırımlar maddidir, etikte ise vicdani. Bugün için ikinci yolu tercih etmeyi bir yazar ve akademisyen olarak kişiliğime daha uygun buluyorum. Yazdıklarım ortada olmasına karşın etik olarak nasıl bir yor yordam izlediğimi hatırlatma gereği duyuyorum. Yazarken üç ayrı makama karşı vicdani sorumluluk hissederim: birincisi gerçeğe, ikincisi okura karşı sorumluluğumdur. Üçüncüsü, pek hatırlanmaz ama ben buna çok dikkat ederim: her nerede yazıyorsam editörüme ve yayıncıma karşı sorumluluk duyarım. Yazarken, neyin “veri” neyin yorum olduğunu okurun kolayca seçeceği biçimde düzenlemeye özen gösteririm. Şöyle sorabilirim, herhangi bir çalışmamda eleştiri sınırının ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ifadelere yer verilmiş midir? Kişinin onurunu, ahlâkî karakterini ya da meslekî konumunu hedef alan dayanaksız bir suçlama yapılmış mıdır? İftira, hakaret, lekeleme, saptırma, dedikodu, manipülasyon ya da mesnetsiz bir suçlamam olmuş mudur? Hakkımda yazılanları ucundan kıyısından andıran herhangi bir cümlem var mıdır? Türkiye’de eleştiri geleneğinin olmaması, insanların hayatları boyunca herhangi bir bilimsel yayınla karşılaşmamaları veya hem piyasa hem de anti-entelektüelist radikalizm tarafından paylaşılan popülizmin varlığı yazar olarak beni sınırlandırabilir, yalnız da bırakabilir. Bu yazar olarak beni bir kader olarak bağlayabilir ancak vicdanen sorumsuz davranmamı meşrulaştırmaz. Bana isnat edilen herhangi bir söze dahi cevap vermeyeceğim, bu veremeyeceğimden değil, çekilmek istendiğim düzeyin yazarlık anlayışımla bir ilgisi olmadığı için de değil…Etik olarak vicdani bir sorumluluk duyduğum için bunu yapmayacağım. Sürekli vurguladığım etik değerler, vicdanen, okur, yazar ya da yayıncı herkesi bağlamalıdır diye düşünüyorum ve bunu yürekten diliyorum.
[Bu yazıyı bir mektup olarak yazmıştım. Karaoğlan, Erotik ve Milliyetçi Bir İkon kitabım çıktıktan (2003) sonra Suat Yalaz kitaptan rahatsız olmuş, Karaoğlan dergisinde bir kaç sayı hakkımda nahoş şeyler yazmıştı. Verdiğim tek cevap dergiye, yayıncı Lal Kitap'a gönderdiğim bu mektup oldu. Bu yayınlanmayan mektuptan bir sayı sonra söz konusu nahoşluklar kesildi. Suat Yalaz, bugün 80 yaşına yaklaşıyor, narsizmi, gazeteci üslubu başka bir dönemden kalma bir isim]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder