Kötü bir huyum var, okuduğum her türlü dergide editörden başlığı altında yazılan yazıları pek okumam. İçerideki yazıların tanıtılması veya kimi yazarların öne çıkartılmasını mantıklı bulmam. Zaten kısacık olan bu metinlere bakmadan da yazılar hakkında fikir edinilebilir gibi gelir bana. Serüven’in sayfa tasarımı yapılırken her sayının başında benzer nitelikte -önsöz mahiyetinde- bir şeyler yazmam istendi. Gönülsüzce kabul ettiğimi söylemeliyim, halen aynı fikirdeyim: Böyle bir köşe yer almasa da olur gibi geliyor bana…
O nedenle dergide yer alan yazıları tanıtmaktan çok genel olarak ne yapmaya çalıştığımızı anlatmaya gayret ettim, en azından öyle yaptığımı düşünüyorum. Serüven ile ilgili eleştiri ve önerileri ciddiye alıyoruz, dergiyi bu eleştiri ve önerilerle canlı tutmaya çalışıyoruz. Serüven’in web sayfası ve koloni e-posta grubu bu sebeple sürdürülüyor. Geçen sayıda bu köşede yazdığım “Serüven bir gün çıkmayacak olursa bu satmadığından değil profesyonel olarak başka işlerle uğraşan üreticileri yorulduğu için olacaktır” biçimindeki sözlerim -birkaç farklı kişiden duydum- yanlış anlaşılmış. “Yakında bırakacaklar bahanesini hazırlıyorlar” biçiminde algılanmış. Hımm demek ki bu köşeyi okuyanlar da varmış… Bahane gibi düşünülsün istemezdim, samimi bir dille dergiyi hazırlayan birçok insanın paylaştığı özveriyi işaret etmek istemiştim. Ama bir bahane ararsak kullanabiliriz de (çok ciddiyim)… Bizi değerlendirirken hep atlanıyor bu..
Çizgi romanlardan yıllarca kimse söz etmedi, ne hayatın ne de sanatın bir parçası olarak görüldüler. Biz burada onları “konuşarak” bir tür kayıt düşüyoruz. Gecikmiş bir kayıt düşüyoruz elbet, yetişmeye çalışıyoruz. Ne söylesek bir eksik kalıyor… Ama önemli bir hassasiyetimiz var: Aktüel çekişmeler, bugüne ilişkin husumetlerle olabildiğince ilgilenmiyoruz. Hayat çok kısa, yarın hatırlanmayacak kavga ve husumetlerle uğraşılamayacak kadar kısa hem de… Serüven, ömrünü neye vereceğini bilerek doğmuş bir dergi, “rızkını” kendi çıkarıyor. Her geçen sayı ne yapmaya çalıştığımız bir parça daha anlaşılacak diye umuyoruz. Aramızda konuşurken amatör heyecanımızı yitirmemek için çabalayacağız, sakin ve ağırbaşlı olma sözümüzü unutmayacağız diyoruz… Her şeyden önce iyi bir dergi olmaya çalışıyoruz, yarına kalacak yazılarımız olsun diye çabalıyoruz. Geçmişten kalma bir sözdür, Kalenderî hayıflanır, nereye (hangi eve) gitsem balık başı, arpa ekmek dermiş. Biz biraz farklı tatlardan, ilginç yemeklerden, uzak mutfaklardan da bahsedelim istiyoruz. Hâlâ okuyor musunuz? Çevirin şu sayfayı be kardeşler…
[Serüven Sayı:5, İlkbahar 2005 için yazılan önsöz, Kapak resmi Yıldıray Çınar'a ait]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder