Cuma, Mayıs 03, 2024

Ahtapot gezintisi

https://www.deviantart.com/jaxintaiwan/art/Voming-1043831057

Yukarıdaki ilüstrasyon rüyama girdi, yazıyı o sebeple yazıyorum... Arada yazarım, ilgilerim dolayısıyla çizgili sanatlardan pek çok sanatçıyı düzenli bir biçimde takip ediyorum. Ne düşünüyor, nasıl yorumluyor, neyi iyi yapıyor, nerede tekrara düşüyor gibi pek çok sorum ve cevabım oluyor. Hemen her gün, yüzlerce ilüstrasyona bakıyorum. Hal bu olunca o kadar çalışma arasında bu ahtapot ne diye rüyama girdi diye düşünmeye başladım. 

Bilinçaltımızın oyunlarını rasyonalize etmek çoğu zaman beyhude bir çaba oluyor ama eğitimimiz gereği gerekçe aramaktan vazgeçmiyoruz. Sakin bir şehir manzarasının üzerinde-gökyüzünde uçarak salınan bir ahtapot hayal etmek bana enteresan gelmiş olabilir dedim önce... Dev bir uzay gemisi olsa,  o kadar bakmaz ve üstüne düşünmezdim. 

Sonunda şuna karar verdim, o ahtapot, çocukluk korkularımı "kışkırttı", dürttü... 

Ahtapotlar, ben büyürken öyleydi, serüven literatüründe canavar statüsünde kullanılırdı, halen öyle, hatırlayın, kahramanlar denize "düşerlerse" mutlaka ya ahtapotla ya da köpekbalığı ile ölümüne dövüşür. Okuru-seyirciyi canavara karşı kahramanı tutmaya yönelik bir mizansen kurulur. E o sebeple, Pavlov'un köpeği misali yılların tekrarıyla, ne zaman ahtapot görsem "irrite" oluyor ve bir saldırı bekliyorum... Saçma olduğunun farkındayım ama ahtapotları, örümcekleri, köpekbalıklarını bir türlü sevemiyorum... 

Aslına bakarsanız özellikle ahtapot ve örümceklerin garip bir sakinlikleri, aheste vücut salınımları çok ilgimi çekiyor, kimseye bir şey yaptıkları filan da yok...Korkuyu büyüten, onları korkunçlaştıran yönleri çok kollu-ayaklı olmaları... Masallardaki canavarlar da benzer bir çoklukla anlatılırlar. Üç başlı devler, yedi başlı ejderhalar malumunuz. Modern dönemde, çok başlılık-çok kolluluk metafor olarak enflasyona, ideolojilere filan atfedilir. Canavarlar ve ürkünç yaratıklar görünüm olarak bu ölçülerde hayal edilirler. 

Atatürk'ün inkılap düşmanlarıyla savaşını anlatan ünlü karikatürünü (!) hatırlayalım... Şeriatçılar ile komünistler, rejimin ezeli-ebedi düşmanları olduğundan bu türden çok başlı canavarların içinde mutlaka yer alırlar. Ne ki, kahraman bir kere daha çok başlı bir canavarla savaşıyor...



Laf lafı açtı, paylaşmasam olmaz, Umut Sarıkaya, aynı karikatürün bir çeşitlemesini yapıp tatlı bir şimdiki zaman eleştirisi çıkarmıştı. Atatürk'ün elindeki inkılap kılıcının yerini kahramanın "yaşama sevinci" kılıcı alıyordu.: "Bir gün bir kahraman gelecek... Ve halkın moralini bozan bu canavarı öldürüp herkesin huzurla yaşamasını sağlayacak...

Başa döneyim, şehrin üzerinde gezinen sekiz kollu ahtapot'un kendisi değil, kişisel ve toplumsal bilinçaltımız korkunç...Bastırıyor, birbirimizi korkutuyor, düşmanlaştırıyoruz...Olan bu...Hani, Sartre, cehennem başkalarıdır diyor ya... Cehennemden çıktığına inandığımız canavarlar da biziz. Kendi kendimizin canavarıyız, yeraltındaki ve yerüstündeki her şeyi duyan ve bilen, yüzlerce gözü ve kulağı olan korkuların faili, mağduru ve mümini biziz. 

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails